26. Bölüm

50.7K 1.6K 1.9K
                                    

🐞

"Bir deri bir kemik kaldın ye şunu " diyen Kaan'a kaçıncı kez göz devirdim saymamıştım. Oturduğumdan beri yedirmediği şey kalmamıştı.
Neymiş 'Çok zayıfmışım. Dokunsa kemiğim kırılırmış.' gibi gibi şeyler.

Ağzıma tıktıklarını zorla yutup önümde ki portakal suyundan bir kaç yudum içerken "Yaa Kaan Allah aşkına nerem kemik kalmış? Senin yüzünden göbeğim çıkacak" dediğimde dudağının bir köşesi kıvrılmıştı.

"Göbeğin benim yüzümden kaç kere çıkacak acaba?" deyip göz kırpınca kaşlarım havaya kalkmıştı. "Anlamadım" dediğimde ekmeği ağzıma tıkıp "Sus ye şunu" Deyince kaşlarımı çatıp ağzıma tıktığı ekmeği zorla çiğnedim.

Meyve suyundan bir yudum alırken o hem kendi yiyor hemde benim ağzıma tıkıştırıyordu. Aklıma gelenle bakışlarım kahve içen Kaan'ı buldu.

"Beni nasıl buldun?" dediğimde amacım hem bunu öğrenmek, hemde Kaan'a Baran'ı söylemekti! Bu zamana kadar söylemediğime bile pişman oldum. Sertleşen bakışlarını gözlerime çevirince, sormakla hatamı ettim diye düşünmeden edememiştim.

"Seni bulmadan önce biri aradı... " deyip elini masaya koyarak arkasına yaslandı. Elimde ki meyve suyu dolu bardağı sıkarken cümlesinin devamını bekliyordum.

"Bana senin yerini söyledi. Daha kim olduğunu araştırmadım. Araştırırsam kesin bulurum. Ama öyle bir şey yapmadan önce, seninle konuşmak istedim" dediğinde sert bir şekilde yutkundum.

Kaan'ı kimin aradığına dair bir ihtimal aklımdan geçiyor ama, emin değilim. Kaan'a söylersem bir şey olur mu ki? Beni, onunla konuştuğum için suçlar mı?

"Ne demek istiyorsun?"

"Son zamanlarda etrafında tanıdığın erkek var mı?" Yüksek sesle konuşmasada sinirlendiğini anlamıştım. Derin bir nefes alıp ellerimi masanın üstüne koyarak gözlerimi koyu gözlere çevirdim.

"Aslında hem var hem yok. Şöyle ki hani Şila'yı dışarıya çıkarttığım gün bir adamı, benimle konuşuyor diye dövmüştün ya... "

Kaşları derinden çatılırken masanın üzerindeki elini yumuk yapmıştı. Buda demek oluyor ki hatırladı. "Ee sadete gel"

"İşte o yani Baran, Ateş'in arkadaşıymış-"

"Ne!" diye bağırarak sözümü kesince korkudan sırtım sandalyeye yapışmıştı. O nasıl bağırmaktır arkadaş! Bizimkide kalp yani!

"O şerefsiz o şerefsizin arkadaşımıymış!" diye inanamayarak konuştuğunda hızla kafamı aşağı yukarı sallayıp onayladım. Korkudan ölecektim.

"Ulan sarı ulan sarı, Niye zamanında söylemiyorsun" derken cebinden telefonu çıkartıp bir şeyler yaparken benim suratım asılmıştı. Sanki aklıma mı geldi? Hem sarı ne be? Iykkkk

"Alo Emre. Ateş'in arkadaşı Baran diye birisi varmış onu araştır. Birde geçenlerde sana verdiğim numaranın kime ait olduğunu bul"

Kafasını sallayıp bir şeyler daha diyerek kapatması bir olmuştu. "Bu huyundan nefret ediyorum. Hiç bir şeyi zamanında anlatmıyorsun!" deyip kızgın bakan gözlerini gözlerime çevirince, kolumu göğsümde bağlayıp kafamı eğdim.

Sanki bilerek yaptım. Unutmuştum işte. Niye bu kadar üstüme gelip beni üzüyor ki? "Yüzüme bak!" dediğinde omuz silkip bakmadım.

"Niye? Kızgın bakan gözlerine mahkum kalmak için mi?" diye mırıldandığımda bu halime kanmayan sesine göz devirmemek için kendimi zor tutuyordum.

Mafyanın SarışınıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin