2.8

2.1K 175 27
                                    

"Ya bak dedim ki sonra, uğraşma bir siktir git dedim dinlemedi, yardı kafasını. Raf düştü raf, koskoca raf kafasına düştü malın."

Olaysız geçen bir günüm olmuyordu. Sakin bir hayat benim için mümkün değildi sanırım.

"Sus Jimin, başım ağrıyor zaten. Sana yardım edende kabahat." dedim Taehyung'un elini daha sıkı tutarken.

"Ya mal, bırak dedim sana değil mi? Bırak ya dedim gevşek o biraz gittiği kadar gitsin sonra kendi kendine düşer dedim, kafanı gözünü yararsın dedim." dedi son cümleye baskı yaparken.

"Şimdi önemi var mı Jimin, kaç kez baygınlık geçirdi durum ciddi hani." dedi Namjoon yan taraftaki koltukta Seokjin ile birlikte otururken.

"Başından akan kanları gördüğümde zaten durumun ne kadar ciddi olduğunu anladım Namjoon merak etme." dedi Jimin ona cevap olarak.

Sandalyede Yoongi'nin kucağında oturuyordu, benim bu duruma gelmem hepimizi bir araya toplamıştı. Taehyung yattığım yatakta ayak ucuma doğru oturuyor ve elimi tutuyordu, Namjoon ve Seokjin de odanın rahat koltuğunda birbirlerine yapışmış haldeydiler.

Garip bir ortamdı.

Bundan birkaç saat önce evimden çıkmış birkaç adım atarak Jimin'in evine gitmiştim. Odasında çalışma masasının üstünde kalan uzun bir raf vardı, üstüne aksesuarlarını ve mangalarını koyuyordu. Biraz çökük gözüktüğü için ve sıkıldığım içinde ona rafı tamir etmeye çalışalım diye bir teklif sunmuştum ilk başta bir hevesle kalksakda Jimin kafamızı gözümüzü yarabileceğini zaten rafı tutan çivilerin de oldukça eski olduğunu söylemişti. Onu dinlemedim. Zaten ne zaman birbirimizi dinlemiştik ki?

Raf kafama düştü. Sivri yeri kafamı deldi ve tahminimden de çok kan aktı, yani öyle söylediler. Elimi kafama attığımda kanı gördüğüm an bayılmıştım. Jimin ve ailesi benim için ambulans çağırmışlar ve beni apar topar buraya getirmişler, Jimin, Taehyung ve Namjoon'a haber vermiş Taehyung o sırada Yoongi ve Seokjin'le beraber olduğu için hepsi birlikte gelmiş.

Jimin'in ailesi ve benim ailem de dışarıda bekliyorlardı, annem gerekli işlemleri hallettiğini söylemişti, şu an tahminimce bana yemem için bir şeyler alıyordu.

"Kafana beş tane dikiş attılar." dedi Yoongi bir eli Jimin'in belinde, diğeri de bacağında düşmesin diye onu tutarken. Cümlesini bitirir bitirmez Jimin'i kaydığı yerden biraz daha kendine doğru çekmişti.

"Çok iyi." dedim oflayarak, başımda kaç kat dolandığına bilmediğim byaz bir sargı vardı ve ağrıyordu, bir an için öldüğümü sanmıştım gerçekten çünkü kaç kez bayıldığımı bilmiyordum.

Jimin'in dediğine göre ambulansta üç kere, hastaneye girerken bir kere, dikiş atılmadan önce bir kere ve odaya alındıktan sonra iki kere bayılmıştım. En son kolum kırıldığında kırılma sesini duyduğumda bayılmıştım, bu yüzden bünyemi yadırgamıyordum. Parmağım kırıldığında bile bayılmıştım. Benimle alakası olmamasına rağmen Jimin'in musluktan su akar gibi burnunun kanadığı o gün bile bayılmıştım.

"Jungkook'un başına gelmeyen kalmadığı için bu hareketini yadırgamadım ben." dedi Seokjin biraz Namjoon'a sokulup yorgunlukla bir ses çıkararak başını omzuna koyarken. "Ampırının teki." dedi Namjoon da başını onun başının üstüne yaslarken.

Bakışlarımı bana çok iç açıcı şeyler söyleyen arkadaşlarımda gezdirirken Taehyung yavaş yavaş elimin üstünü okşuyordu. Gözleri bendeydi, dönen muhabbete katılmamış ve gözümü açtığımdan beri bana bakıyordu. Rahat hissetmem için her şeyi yapmıştı.

"İyi misin?" diye mırıldandı kısık ve kalın bir tonda. "İyiyim." diye mırıldandım ben de onun gibi.

"Öhm, eh biz çıkalım o zaman." dedi Jimin, biz Taehyung'la birbirimize bakarken.

"Yol gözüktü mü?" dedi Yoongi Jimin kucağından yavaşça indiğinde, Namjoon ve Seokjin de ayaklanmıştı.

"Gidelim bari ama hemen dışarıdayız yani ona göre." dedi Seokjin Namjoon'la elleri iç içe geçmiş Yoongi ve Jimin ikilisinden hemen sonra odadan ayrılırken.

Taehyung'la yalnız kalmıştık. Bana doğru yaklaşırken uzanabilsin diye biraz yana kaydığımda bana dönük bir şekilde hafifçe uzandı.

"Çok ağladın." dedi suratında hafif bir gülümsemeyle, mavi saçları beyaz yastığı süslüyordu, benim siyah saçlarımla karışıyordu. Güzel bir ahenk oluşturuyorduk. "Bayıldın, uyandın, ağladın, uyudun, ağladın." dedi ve sol elini yüzüme doğru çıkarıp burnuma dokundu.

"Burnun kızarmış," dedi ve elini bu sefer de göz kapaklarıma doğru götürdü. "Gözlerin de kızarmış." dedi sonra uzanıp önce burnumdan sonra da göz kapaklarımdan öptü yavaşça. "Sulu göz, bir daha ağlama." dedi uzaklaşırken.

"Neden, çok mu çirkin oluyorum?" dedim dudak büzerek. Gözleri kısa bir an dudaklarıma indi sonra tekrar ona bakan gözlerimi buldu.

"Hayır, çok güzel oluyorsun, hep güzelsin, öpesim geliyor sürekli." dediğinde gülümsememe engel olamadım.

"Öp o zaman." dedim. Uzanıp bir öpücük bıraktı dudaklarımda. "Öpesin gelince öp beni." dediğimde o da gülerek bana bakıyordu şimdi. Sol eli yanağımda, sağ elim saçlarındaydı. Saçlarını çok seviyordum, saçları benim zaafımdı ve şimdi istediğim an o saçlara dokunabileceğimi bilmek kat ettiğim onca yolu önüme seriyordu.

Elimi saçlarından çekip düz dönerek tavana doğru bakmaya başladım.

"Of, başımı geçtim her yerim ağrıyor artık." dediğimde yan tarafımdan kıkırtısını işittim.

"Gereksiz mecralara atılmamayı öğrenmen lazım artık, sevgilim." dedi Taehyung ima ve sitem karışık bir tonda. Sevgilim. Bana ilk sevgilim demesiydi bu.

"Sevgilim." dedim ben de ağzımın içinde mırıldanarak. Gözlerimi kapattım.

"Biraz dinlen." diyerek yanımdan kalkmaya çalıştığında onu durdurdum.

"Bir kez daha der misin?" dedim ona dönerek. "Neyi?" dedi suratında gevçekçe bir sırıtma varken. Ağzımı açmadan ona bakmayı sürdürdüm.

"Sevgilim." diye mırıldandı derin bir ses tonunda. "Sevgilim." diye tekrar etti.

Uzanıp dudaklarımızı birleştirdim. Tutkulu ve uzun soluklu bir öpücüğe sürüklenirken kapı pek de yavaş olmayan bir biçimde açıldı ve Jimin'in sesi odayı doldurdu.

"Hepimizin olduğu bir grup kurdum Jungkook, telefonunu da verdi- ay yanlış zaman mı?"

blow my mindWhere stories live. Discover now