EJDER PRENSES °44°

3.9K 394 225
                                    

Helioo!!
Ben geldimm🤗
Söz verdigim tarihi gecirdigim icin özur dilerim fakat bir nedenim vardı. Beni takip edenler duyurulardan görmüştür.😉

Medya: Valyrian'nın bölümdeki temsili hâli 🤍 (Valyrian'nın alevleri mavi)

Satır arası yorumlarınızı bekliyorum🖤

Bölüm sonunda gorüşmek üzere, iyi okumalar...

Cevabını verecektim fakat aynı anda kalbimi yakan başka bir ses daha işittim.

"İsabella?"

************

İçinde bulunduğum durum daha ne kadar kötüleşebilirdi merak ediyordum.

Tedirginlik içinde titrememe engel olamazken sertçe yutkundum. Soğuktan çatlayan dudaklarımı dilimin ucuyla nemlendirirken gözlerimi sımsıkı yummak ve bu andan kurtulmak istiyordum. Önümde ağabeyim olduğunu söyleyen Lucilius ve arkamda hiçbir şeyden haberdar olmayan Daniel vardı.

Konuşmamızın ne kadarını duyduğunu bilmiyordum. Ne tepki vereceğini bilmiyordum.

Ondan büyük bir gerçeği saklıyordum. Sadece ondan değil, herkesten saklıyordum fakat o başkaydı. O benim ruh eşimdi.

Korkuyordum.

Ona bu gerçeği söyleyip söylemeyeceğimi daha önce hiç düşünmemiştim. Hatta öyle ki kendim bile bir yere kadar bu gerçeği unutmuş, görmezden gelmiştim.

Yine de onun, bunu bu şekilde öğrenmesini istemezdim.

Çünkü alacağım tepkiden korkuyordum.

Boğazımdaki kuruluğu giderebilmek adına bir kez daha sertçe yutkunsam da bu durumdan bir türlü kurtulamıyordum.

Lucilius'un gözleri omzumun üstünden tahminen Daniel'inkiler ile buluştu.

"Sonunda illüzyon bariyerimi aşabildin demek."

Kaşlarım çatıldı. Bunca zaman bizi gizliyordu demek. Bu da Daniel ile fazla uzaklaşmamamıza rağmen neden bu kadar geç geldiğini açıklardı sanırım.

"Karşımda böyle rahat durabildiğine göre ya fazla cesursun ya da aptal."

Kaskatı kesilen bedenim kesinlikle soğuktan değildi. Arkamı dönmekten acizdim.

Daniel'in sözleri üzerine Lucilius'un yüzünü dikkatle inceledim. Kaşları hafif çatılsa da yüzündeki rahat ifadeyi korumaya devam etmişti.

"Kendini tanıt, yabancı."

Arkamdan gelen ifadesiz ve keskin sesi ensemi ürpertiyordu.

Karşımdaki adamın ifadesi an be an değişerek alaycı bir hâl aldı. Kollarını göğsünde bağlarken kafasını hafif bir şekilde yana yatırmıştı.

"Asıl bu soruyu ben sana sormalıyım. Sonuçta küçük kardeşimin yanında yabancı bir adam var."

Araya girme ihtiyacıyla bir adım öne atıldım. Artık susmalıydı. Onunla önce ben konuşmalıydım.

"Artık sus!"

Sert çıkan sesim üçümüz arasında yankılanırken sırtımdaki bakışların ağırlığını hissedebiliyordum.

Altın sarısı gözlerin odağı bu sefer ben oldum.

"Neden susmalıyım? Bu gerçekten ruh eşine söyleyemeyecek kadar nefret mi ediyorsun?"

EJDER PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin