EJDER PRENSES °30°

4.7K 383 274
                                    

Bölümü şarkıyla birlikte (özellikle baş kısımlarını) okuyun lütfen, hatta türkçe çevirisiyle birlikte koydum. Başlamadan önce sözlerine bakabilirsiniz videodan. 😊

Bölümü pazar günü atıcaktım ama bitince dayanamadım bekletmiyim dedim, size kıyamıyorum🧡

Bölüm sonundaki soruları cevaplamayı unutmayın lütfen! İyi okumalar.

***********

Ve o an tüm kabuslarım bir olup başıma üşüştüler sanki çünkü Elis burada, saraydaydı ve o da yetmiyormuş gibi kralın tam yanında, onun elini tutmuş gülümseyerek etrafa kibirli bakışlar atıyordu.

**************

O an sadece bir göz yaşı düşebildi yanaklarımdan. Ama bu yaş ne üzüntüden ne de sinirdendi. Tamamen hırsımdandı.

Ben olmalıydım orada: Alkışlanan, bulunduğu için sevinen, tezahüratlara tutulan... Ama ben hariç hak etmeyen herkes oradaydı: Kral, Miya, Steven, Caroline, Elis...

Hepsi sırıtarak alkış tutan kalabalığa bakarken ben alkışların arasında, gözümden düşen tek damla yaşla bakıyordum onların bu hâllerine. Ellerim ne zaman öfkeyle yumruk olmuştu farkında değildim. Dişlerim ne zaman birbirlerine bu denli kenetlenmişti hatırlamıyordum.

Ama canım acıyordu bundan emindim. Bu acının kaynağı avuçlarıma batırdığım tırnaklarımdan dolayı süzülen kanlar değildi.

Bu acı hırsın bedenime sığamayacak duruma gelmesindendi.

Tanrı biliyor ya, Elis'in her ne kadar suçu olmasa bile orada onun kellesini alabilirdim. Böylece o kalkık çenesine, çok bir halt başarmış gibi olan bakışlarına ve o gülümsemesine son verebilirdim. Sonra sıra Caleb'e gelirdi. Ondan sonra belki de onu sevgili kuzenlerim takip ederdi.

Gözlerimden ölüm akıyordu. Gözlerim vahşeti çağrıştırıyordu. Göz kapaklarımı sıkıca yumarak gizledim onları. Derin derin nefesler alırken az önceki düşüncelerimle Caleb'e ne kadar benzediğimin farkına vararak bu kez de kendimden tiksindim.

Alkış seslerinin son bulmasıyla açtığım gözlerim Daniel'in gözleriyle buluştu.

Kalabalığın uğultusu artarken darmadağın bakışlarımı hapis almış gözlerine baktım sitemle.

Hışımla arkamı dönüp kalabalığı yararken akmaya devam eden yaşlarımı saklamaya çalışıyordum. Büyük salondan çıkıp kalabalığı geride bırakırken bu sefer de boş alanda yankılandı hıçkırığım.

Hızlı adımlar atarak arkama bakmadan ilerlerken kolumdan çekildim ve bedenim geriye doğru savrulurken yüzüm sert bir göğse gizlendi.

Neden yaptım nasıl yaptım bilmiyorum ama sanki onu tanıdım, kim olduğunu bildim.

Yüzümü daha çok bastırdım sıcak göğsüne. Beyaz gömleği göz yaşlarımla ıslanırken kolu belimi sardı. Diğer eli saçlarımı bulurken şefkatle okşamaya başladı.

Şefkat...

Göz yaşlarımla eş olarak hıçkırıklarım da artarken gömleğini yumruklarım arasına sıkıştırarak destek aldım ondan.

"Şhh" diye fısıldayan yatıştırıcı sesini duydum kulağımın dibinde.

Nefesi kulağıma oradan da boynuma ulaşırken burnumu çektim kabaca.

"Geçecek." Dedi bu sefer de.

Kollarını daha da sıkarken kollarının arasında kaybolmayı diledim. İlk defa fark ediyordum birine sarılmaya bu kadar ihtiyacım olduğunu. Şefkate ne kadar aç ve uzak olduğumu...

EJDER PRENSESDonde viven las historias. Descúbrelo ahora