EJDER PRENSES °11°

10.4K 647 56
                                    

Kral Caleb kalınlaşmış sesiyle gür ve korkunç bir kahkaha attıktan sonra kale birkez daha ejderhanın gürleme sesiyle sallandı.

"Bekle beni Isabella, çok yakında senin azrailin olacağım."

*************

3 AY SONRA / SONBAHAR


ISABELLA;

Bedenim acıyla kavrulurken sert, taş zeminde sırt üstü yatıyordum. Bedenimin içinde etten ve kemikten bir kafese hapsolmuş ruhumsa acıyla raks ediyordu.

Sırtıma aldığım darbe yüzünden ciğerlerim en ufak bir oksijen zerresine muhtaç kalırken hırstan ellerim titriyordu.

Neredeyse hergün dayak yemiş bedenim artık bağışıklık kazanmış, eskisi kadar narin olmayan kas hücrelerim sertleşmeye başlamıştı.

Sinirden ve hırstan etkilenen ellerimdeki titreşimler zamanla tüm bedenime yayılmaya başlamıştı. Ciğerlerime derin bir nefes bahşettikten sonra haykırarak ayağa kalktım.


Ayağa kalkar kalkmaz suratıma savrulan sert tekmeden eğilerek kaçtım. Zaman kaybetmeden havadaki ayağını yakaladım ve tıpkı bana ögrettikleri gibi bacağını döndürüp yan takla atmasını sağladım.

Bana yapılsaydı yere kapaklanıdım fakat o takla attıltan sonra düz bir şekilde durmayı başarmıştı. Fakat sendeleyen bedeni ona zayıf bir perde aralamış perdeden içeriye yumruğum girmişti.

Elmacık kemiğine ardından karnına nefesini kesmesini sağlayacak bir darbe indirdikten sonra beklemeden diğer darbeleri indirmeye başladım. Resmen şu üç ayın acısını şu an çıkarıyordum ve zerre pişmanlık yaşamıyordum ona saldırırken.

Suratına her ne kadar kollarınla blok yapsa da en azındna ona vurabiliyordum. Nefes nefese kalmış halde bacağımı kaldırdım ve karnına güçlü bir tekme atarak tıpkı bana yaptığı gibi sırt üstü yere düşmesini sağladım.

Zaman kaybetmeden karnına oturdum ve onu yumruklamaya başladım. Aniden havalandığımı hissettikten sonra sırtım sert zemine yaslanmıştı.

Şimdi o üstümde ben onun altındayken o bana doğru normalden fazla eğilmişti. Nefes nefese inip kalkan gögüslerimiz birbirine sürterken bundan rahatsız oluyordum.

Yüzü yüzüme bu kadar yakınken onu incelemeye başladım. Kaşı ve ince pembe dudağı patlamıştı. Açık kahve tonlarındaki saç tutamları birbirine karışmış kumral teninde kendi kan izleri kurumuştu.

Bu görüntü sevinmemi sağlarken patlak dudağımdaki acıya rağmen gülümsedim. En azından kaşını ve dudağını patlatarak onu hırpalayabilmiştim.

Yeşil gözleri dudaklarıma kayerken buğazımı temizledim ve rahatsızca kıpırdandım. Yukardan birleştirmiş olan ellerimi kıpırdatamazken aklıma haince bir fikir gelmişti.

Onun bana olan ilgisinin farkındaydım ve bunu kurtulmak için kullanacaktım. Evet, yakışıklıydı, hemde fazlasıyla yakışıklıydı fakat ben ona karşı bir ilgi duymuyordum. Neyse sonuçta savaşta her yol mübahtır.

Dudaklarımı yalayarak hafifçe ona yaklaşmaya başladım. Yüzlerimiz arasındaki santimler azalırken kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı. Bileklerimdeki eli gevşerken bacağımı kaldırdım ve sertçe bir tekme attım. Tekmemle afallayıp geri çekilirken bileklerimi kurtardım ve suratına sert bir yumruk atarak bu sefer ben onun üstüne çıktım. Hareketlerini bitirmek adına onu kilitlerken öksürdü. Kalınlaşmış ve boğuk çıkan sesiyle "Bırakabilirsin" dedi.

EJDER PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin