13"

926 117 50
                                    

"Jeongin beni engellemiş." bıkkınlıkla bir nefes verdi Hyunjin. Hatasının farkına varsa da geç kalmıştı.

"San bana yazdı ama hiçbir şey anlamadım." Hyunjin merakla başını Changbin'in telefonuna uzatarak "Bakayım." demişti. Okuduğu mesajlardan kendinin de pek bir şey anlamadığı açıktı. "Wooyoung ile Mingi ne alaka?" dedi Hyunjin. Changbin ise mükemmel beynini kullanarak "Birbirlerinden mi hoşlanıyorlar acaba?" gibi saçma bir soruyu soruvermişti. Hyunjin kıkırdayıp "Fazla düşünme manyak olursun." dedi. Adımlarını hızlandırarak buluşacakları kafeye doğru ilerledi, Changbin ise uzun bacaklı arkadaşına ayak uydurmaya çalışarak onu takip etti.

Sahil kenarındaki kafenin dışında bulunan masalardan birine oturdular. San ve Mingi'nin geç geleceklerini bildikleri için kahvaltılarını yapacaklardı.

Jeongin ve Wooyoung'ta o gün sahildeydi. Sabah yürüyüşüne çıkmışlar, sohbet ederek yolda ilerliyorlardı.

"...meğersem Mingi aptalı Changbin'miş gibi bana yazmış." bir kahkaha patlatmıştı. Jeongin'in ise şaşkın ifadesi yüzünde yerini almıştı. Sonrasında kıkırdamıştı. "Nereden anladın Mingi olduğunu?" diye sordu. "Aptal gidip benimle konuştuktan sonra profil fotoğrafını kendi fotoğrafı yaptı. Neyse ki anlamıştım bir gariplik olduğunu." Jeongin'in kıkırdayışı gülücüklere dönüşürken hafifçe başını salladı.

Aslında bugün pek bir tatsızdı. Sabah Hyunjin'i engellemekle doğru bir karar verdiğini düşünse de şu an engeli kaldırmak istiyordu. Kendini Jisung'la ilgilenmek adında ikna etmişti, ancak sabah Jisung'ın tuhaf davranışları onu tedirgin etmişti. Üstelik daha fazla arkadaşlarına Hyunjin'den bahsetmek de istemiyordu. Onlar yalnızca mantıklarına göre hareket ediyorlar, Jeongin'in kalbini görmüyorlardı. Bugün dışarı çıkmasının sebebi ise bir ihtimal açık havanın kendisine iyi gelebileceği düşüncesiydi. Biraz işe yaramıştı, Wooyoung onu güldürüyordu.

Wooyoung arkadaşının durumunu fark etse de ona bir şey söylemedi. Çünkü Jeongin bir sıkıntısı olduğunda anlatırdı, zorlamanın bir manası yoktu.

Yolda yürürken etrafına bakınan Wooyoung'un gözleri tesadüfen Changbin'i bulduğunda heyecanını diline yansıtmadan duramadı. "Jeongin Changbin burada!" gözlerini Wooyoung'un işaret ettiği kişiye değdirdiği an Wooyoung bileğinden tutup onu o yöne sürüklemeye başlamıştı.

"H-hey dur Wooyoung."

"Hadi bizim çöpümüzü çat Jeongin!"

Masaya doğru yaklaşan ikili Wooyoung sayesinde adımlarını yavaşlatmıştı. Şimdi Changbin'in karşısında oturan adam görüş açısına girmişti. Kalbinin hızla attığını fark ettiğinde kendine küfretti, olması gereken bu değildi.

Changbin, Wooyoung'u ve onun arkasına sinmiş Jeongin'i fark ettiğinde masanın altından Hyunjin'i dürtmüştü. İçeceğinden bir yudum alan Hyunjin, Changbin'in gözlerini takip ettiğinde kendilerine doğru ilerleyen ikiliyi gördü. İçeceği boğazında kalmıştı, birkaç öksürüğün ardından ancak kendine gelebildi.

"Merhaba!"

Wooyoung heyecanla konuşurken Jeongin'in tek yapabildiği içine kaçmış sesiyle "Merhaba." diyebilmekti. Hyunjin'in bakışlarını hissedebildiği için çok çekinmişti. Wooyoung dört kişilik masada Changbin'in yanına oturduğunda Jeongin Hyunjin'in yanına öylece baktı. Herkesin gözü Jeongin'e döndüğünde Changbin "Otursana Jeongin." diyip gülümsedi. Jeongin bakışlarını Hyunjin'e getirdiğinde elektrik çarpmışa dönmüştü. Hyunjin için de aksini söylemek olanaksızdı. Daha fazla utanmamak için yanına oturdu.

Ayrıldıklarından beri ilk kez yüzyüze gelen ikili arasındaki gerilim tüm masaya yansımıştı. Changbin, Wooyoung faktörüne asla dikkat etmiyordu, Jeongin'le Hyunjin'i birleştirmek için onu sürüklediğini düşünüyordu.

Wooyoung Jeongin'i buraya sürüklediği için şimdiden pişman olmuştu. Onu zora soktuğunun farkındaydı, kendi durumunu görmezden gelecekti.

Changbin "Uzun süredir görüşmüyoruz." diye söze başladı. Hyunjin ise ona katılarak "Haklısın." demişti. Kaçamak olduğunu düşündüğü bakışlarını Jeongin'in üzerine konduruyordu. "Aslında Jeongin'le konuşmaya başlamıştık." diyerek devam etti. Konuyu engelleme mevzusuna getirmeye çalışıyordu, bunu masadaki herkes anlamıştı. "Yaa öyle mi?" diye atıldı Wooyoung. Peşinde yapmacık bir gülümseme sergiledi.

Jeongin öylece parmaklarına bakarak Hyunjin'i dinliyordu. Düzgünce konuşabileceğinden şüpheli olduğundan susuyordu. Yine de başını kaldırıp Hyunjin'le inatlaşarak gözlerine keskin bakışlarını fırlattı. Hala çokça kırgındı ona. Hyunjin bunu bakışlarından anlamıştı. Ancak bu konu hakkında şimdilik bir şey diyemiyordu.

"J-jeongin'le bu sabaha kadar konuşuyorduk." kekelediğini fark ettiğinde duraksadı ancak sonrasında hızla devam etti, "Ancak beni engellediğini fark ettim. Engeli kaldır da konuşmaya devam edelim." üzerindeki gerginliği gülümseyerek atmaya çalıştı, bu yüzden pek samimi bir gülümseme gösterememişti.

"Benimle konuşmak istemeyeceğini düşünmüştüm. Sonuçta benim bir sevgilim var." Jeongin kaşlarını kaldırarak cevap istercesine bakmıştı. Düzgünce konuşabilmenin ufak bir mutluluğunu yaşıyordu.

Hyunjin ise inkar etmeye hazırlanıyordu ki bundan vazgeçti. Ne inkar etmeye hakkı vardı ne de bir mazereti. Derin bir nefes verdi; söylemek istediklerini arkadaşlarının yanında söyleyemezdi, kendini rahat hissedemezdi.

"Özel olarak konuşabilir miyiz Jeongin?"

Jeongin şaşkınlıkla küçük gözlerini kocaman açmıştı. "Peki." dediğinde çatlayan sesini boğazını temizleyerek örtbas etmeye çalıştı.

İkili masadan kalktığında Hyunjin kafenin arkasına ilerledi, durakladıklarında Jeongin sırtını duvara yaslarken gözlerini özlediği yüzden çekmemeye çalışarak konuşmaya başlamasını bekledi.

"Özür dilerim Jeongin."

Jeongin, aniden gelen bu özre inanamadı. Beklemiyordu, Hyunjin'den beklediği şey yalnızca birkaç saçma bahane silsilesiydi. Üç ay önce suçunu kabul etse bile özür dilemeye cesaret edemeyen Hyunjin şimdi özür diliyordu. Jeongin adeta put gibi kalmıştı.

"Her şey için özür dilerim. Ayrılma sebebimiz için de sana söylediğim sözler için de. Ben haksızım ve bunu kabul ediyorum."

Hyunjin'in heyecandan titreyen vücudunu fark etmişti Jeongin. Kızarmış kulakları tam karşısındaydı. Bu Hyunjin için zordu, farkındaydı. Aylarca içinde biriktirdiği öfke sanki şu an uçup gitmişti. Hyunjin az kalsın ağlayacak gibi dururken ona yalnızca sarılmak istedi. Yine de bir özür yüzünden aylarca kendisine çektirdiği zorlukları unutamazdı. Sonuçta özür dilemek zordu, ama büyük bir iftiranın altında kalmak daha zordu.

"Seni affedebileceğimi sanmıyorum." dediğinde Hyunjin'in göz bebekleri koyulaştı. Orada büyük bir korku ve pişmanlık yatıyordu, Jeongin orada yatan her şeyi görebiliyordu.

"Henüz."

İçinden söyleyebileceğini düşündüğü bu sözcük bir anda dudaklarının arasından firar etmişti. Bunu beklemediğinden gözleri yeniden irileşmişti. Paniklediğinden parmaklarıyla oynamaya başlamıştı bile.

Küçücük bir sözcük Hyunjin'in gözlerindeki umutun feneri olmuştu. Jeongin ise bu küçük sözcük için yüreğinde en ufak pişmanlık sezmiyordu.

gece gece kafama esti wattpad indirdim bolum yazdim hem de düz yazi hediyem olsun 😽

l-(over)Where stories live. Discover now