20"

524 80 59
                                    

Jeongin geçen günlerde kafasını sürekli Jisung ile meşgul etmeyi denemişti. Neredeyse her gün birliktelerdi ve bu Hyunjin'i gerçekten geride bıraktığı gerçeğini kabullenmesine neden oluyordu.

Jisung ise bıkmıştı. İki haftadır Jeongin onu rahat bırakmadığından ne kendine zaman ayırabiliyordu ne de Jeongin'in üzgün halinin farkında olduğundan ona karşı gelemiyordu. İçinde inanılmaz bir vicdan azabı yer etmişti. Ona karşı birtakım duygular beslemediğinden ve beklediğinden fazla ilgi aldığından Jeongin'in kendine aşık olmasından korkuyordu. O iyi biriydi, ancak sevgiliymiş gibi hissettirmiyordu.

Tanrı aşkına, bir kez bile öpüşmemişlerdi ki! Şu ana kadar arkadaşça giden 2 aylık ilişkilerinde Jeongin yeni yeni adımlar atıyordu; Jisung'ı öpmeyi bile denemişti, üstelik bir değil birkaç kere denemişti. Ancak Jisung bir bahane uydurup kaçmıştı her birinden. Eğer Jeongin kendisine daha da yaklaşacaksa ayrılmaktan başka çaresi kalmayacaktı.

Hyunjin'e gelirsek... depresyondaydı. Hataları gözlerinin önünde sürekli dolaşırken kendinden artık nefret etmişti. Bunların hepsi kendi içsesi yerine başkalarını dinlemesi yüzünden olmuştu üstelik. Aldatma iftirası attığında söylentileri dinlemişti, Jeongin'e konduramadığından deli gibi bağırıp çağırmıştı suçsuz sevgilisine. Elindeki şansı arkadaşlarının aptalca fikriyle batırmıştı. Yurtta Jeongin'le karşılaştığında onun kendisi olmadan mutlu olduğunu gördükçe hiçbir zaman onun kendisine ihtiyacı olmadığını düşünüp durdu. Nefret etti kendinden; işe yaramazlığından, aptallığından, hatalarından, en çok da hislerinden. Oysa ne Jeongin'in onu her görüşünde kalbinin teklediğini biliyordu ne de hatalarının onu o yaptığını.

Peki şu an ne mi oluyordu? Jisung ve Jeongin yine dışarıda buluşmuştu. Jisung americanosunu, Jeongin ise smoothiesini yudumluyordu. Akşam üzeriydi. İkili parkta oturmuş, tek kelime etmiyorlardı. Jeongin başını Jisung'ın omzuna koydu, gerim gerim gerilen vücudu hissetmişti. Aptal değildi, Jisung'ın kendisine karşı mesafeli olduğunun farkındaydı, o da öncesinde bu kadar yakın olmamalarına bağlıyordu bunu. Garipsemiş olabilirdi, bu yüzden tek amacı mesafeleri azaltmaktı. Eğer bu işin altında başka bir şey varsa da bedeninde başka bir olayı daha kaldıracak güç barınmıyordu.

"Sen çok iyisin Jisung. Ben ne istersem yapıyorsun, beni dinliyorsun, beni şu ana kadar hiç üzmedin bile. Çok teşekkür ederim."

"Sen de çok iyisin Jeong ve tatlısın." saçlarını karıştırdı kendinden altta kalan bedenin, gerçekten Jeongin'in yanında çok geriliyordu.

Jeongin başını omzundan kaldırmadan Jisung'ın yüzüne bakabilecek şekilde çevirdi ve gülümsedi. Jeongin'in bakışları Jisung'ın yüzünde dolaşırken Jisung iyiden iyiye tedirgin olmuştu.

Yine geliyor.

Beni öpecek, bir şeyler yapmalıyım.

Jeongin yalnızca Jisung'ın yanağına ufak bir öpücük kondurmak için uzanmıştı ki Jisung hızla geri çekti kendini. Jeongin'in gerçekten morali bozulmuştu. Yiyecek hali yoktu sonuçta, alt tarafı sevgilisini yanağından öpecekti.

"N'oluyor Jisung?" dedi kaşları çatıkken. Jeongin bunalmıştı artık, Jisung'ın garip hareketleri ondan şüphelenmesine neden oluyordu.  Jisung bu soruyu aldığında kendini bırakmak istedi. Jeongin'le çıkarken Changbin'le sevgili olamam dedi içinden.

"Jeongin..." derin bir nefes verdi ve mırıltıya benzer bir sesle devam etti, "Ben ayrılmak istiyorum." dedi.

"Ne?"

Jeongin çok net duymuştu bu mırıltıyı, yine de sormaktan kendini alamadı.

"Ayrılmak istiyorum." Jisung daha net söylediğinde karşısındaki bedenin şokla bakan suratı canını yakmıştı.

"İki hafta seninle ilgilendim diye hemen götüme tekmeyi basıyorsun demek Jisung." dedi Jeongin, dudaklarını birbirine bastırdı, ağlamak üzereydi. Jisung'a bu kadar bağlandığının farkında bile değildi, onu çok güzel seviyormuş numarası yaptığındandı belki de.

"Hayır öyle değil! Jeongin izin ver açıklayayım." Jisung fark etti ki açıklayabileceği bir şey yapmamıştı, en başından beri suçlu olduğunun farkındaydı ancak Jeongin'i böyle görmek ona tokat etkisi yaratmıştı.

"İstemiyorum açıklama, çok güzel kandırdın beni iki aydır çok sağ ol. Ben de seni daha çok sevdiğimi hissetmeye başlamıştım," gözlerinden yaşlar süzülmeye başladığında ayağa kalktı ve "hataymış." dedi. Ardına bakmadan ilerledi sadece, bağlandığı her şeyden nefret etmişti.

Aldığı bir koca poşet dolusu soju ile yurda gelmişti. İnanamıyordu olanlara, henüz hiç gerçekçi hissettirmemişti. Sıcak bir duş almanın ardından pijamalarını giydi, akşam olmuştu. İştahı yoktu, vücudundan bütün enerjisi çekilmiş gibiydi. Önüne gelen rahatsız edici saçları tepeden bağladığında saçları palmiye ağacına benzemişti. Eline sojularını alıp yurdun terasında kendini buldu.

Yapayalnızdı, elinde ne seçim yapabileceği sevdikleri vardı ne de yakın arkadaşları yanındaydı. Telefonunu almamıştı yanına, o kadar berbat hissediyordu ki dedi ölsem burada da kimsenin haberi olmasa. Sojularından birer birer içti, boş midesine sancılar yaptı. Sarhoş olmaya başladığında ise sadece ağladı, başına gelen bütün saçmalıklara küfrederek ağladı.

O ağlamaya devam ederken sırtında bir sıcaklık hissetti. Bir battaniye örtülmüştü. Arkasına dönmedi, sadece kim olduğunu söylemesini bekledi.

"Yerimi kapmışsın."

Kalbinden hiç uzaklaşmayan o berbat his şimdi daha ezici bir işkenceyle vuku bulmuştu. Tek kelime edemedi, en ufak mecali yoktu hiçbir şeye.

Hyunjin yanına geçip oturduğunda Jeongin'in yüzünü inceledi dakikalarca. Hayret etti bu kadar yorgun ve güçsüz bir bedenle bu kadar tatlı görünmesine. Sarhoşluktan yanakları, ağlamaktan gözleri ve burnu kızarmıştı. Gözleri yarı kapalıydı. Ancak hepsi benim yüzümden dedi. Bu beden benim yüzümden yorgun, bu hisler benim yüzümden ölü, bu bakışlar benim yüzümden sönük.

Kendini yanında oturduğundan bile suçlu hissediyordu, ancak karşı da koyamıyordu. Çok özlemişti onu, şimdi her şey başka olsaydı ona sımsıkı sarılır bir daha bırakmayacağına dair sözler verirdi, yaşlarından öperdi. Gülümsemesini görmek için neler yapmazdı. Ancak şimdi her şey başka olsaydı Jeongin zaten enkaz olmamış olurdu.

Yanağındaki sıcak hisle ağladığını yeni fark etmişti. Jeongin onu anlayamayacak kadar sarhoştu şimdi, bir kere sarılsam ne olur ki diye düşündü durdu. Çok kırgındı kendine, şimdi canından çok sevdiği adama dokunmaktan bile çekindiği için.

"Jeongin." dedi yaşlara boğulmuşken, boğazındaki yumru canını yakıyordu. Karşısındaki beden gözlerini ağır ağır kendisine değdirmişti.

"Ben sana aşığım."

Gözyaşlarını koluna sildi, ancak asla durduramadı.

"Ben sana çok aşığım, bunu sakın unutma tamam mı?"

Jeongin'in gözleri doldu, dudaklarını sımsıkı kapattı. Başını aşağı yukarı hızla salladı, Hyunjin ise uzun bir sürenin ardından ilk kez bir şeye kahkahayla güldü.

Belki sarılmak için izin almaya utandı o gece, ancak sarhoş Jeongin'in kendisini kabul edebilmesi yeterdi ona.

"Tamam." dedi, "Seni odana götüreyim, hava soğudu."

hungur hungur agliyorum allah kahretmeisn cidden oldum yazana kadar burnum akio hala tutamiyorum kendimi

siz aglamayin ama kiyamam ben

gece okuyuculari bunu okuduktan sonra uyusun saat gec oldu

opuldunuz :3

l-(over)Where stories live. Discover now