22"

598 69 96
                                    

"Jeongin yurtta kalmamama rağmen yanında olduğumun farkındasın değil mi?"

"Farkındayım Wooyoung."

"Bir saat sonra dersin olduğunun ve ikimizinde yeteri kadar devamsızlık yaptığının da farkındasındır umarım."

"Off... evet Wooyoung, evet."

Wooyoung, sabahın sekizinde okula gitmeyeceğine dair mesaj atan bu aptal arkadaşını kaldırabilmek için yurda gelmişti. Ne hali varsa görsün dese de içinden Jeongin'in büte kalmasını istemiyordu.

Kolundan daha çok çekiştirirken sonunda Jeongin pes etmişti. Yataktan söylene söylene kalktı. Klasik ufak tefek işlerini bitirmenin ardından siyah bir gömlek, siyah bir şort giymişti. Çoraplarını ayağına geçirmesinin ardından siyah converselerini de giydi. Wooyoung, "Hazır mısın?" diye sorduğunda başını aşağı yukarı salladı. "O zaman çıkalım dedi."

İkili kapıdan çıkıp yurdun çıkışına doğru ilerlediğinde arkasından gelen Hyunjin, San, Changbin ve Mingi'yi fark etmemişlerdi.

"Of Wooyoung cidden, sınıfta Jisung da olacak. Ne yapacağım ben? Çok utanıyorum." Wooyoung Jeongin'in sitemi üzerine onun kafasına bir tane patlatmıştı. Arkadan gelen dörtlü de konuşmaya dikkat kesilmişti. Hiçbirinin haberi yoktu Jeongin ve Jisung'ın ayrıldıklarından.

"Sen niye utanıyorsun salak?! Görürsün yerin dibine girecek utançtan. Sen de yanında mutlulukla kahkaha atacaksın."

"Yapamam ki..."

"Yapacaksın!" Wooyoung Jeongin'in kafasına bir tane daha geçirdiğinde Jeongin bağırarak karşılık verdi. "Gerizekalı! Beni hiç anlamıyorsun ki, bir tarafta Hyunjin var bir tarafta Jisung. Elim kolum bağlandı, nasıl davranmamı bekliyorsun benden!"

Hyunjin, duyduklarından sonra bir garip hissetmişti. Sürekli Jeongin'le böyle olduğu için üzülüyordu, elinde değildi üzülmemek. Jeongin'in yanında rahat hissedememesi de onu üzen şeylerden biriydi.

"Biliyorum ne kadar zor bir durumda olduğunu. Sadece onlar yüzünden kendini kasmamanı istiyorum."

"Deniyorum."

"Ben bir şey göremiyorum ama." Wooyoung'un gülerek söylediği bu sözle aralarında oluşan ufak gerginlik kaybolmuştu. Jeongin, arkadaşına bir tekme savursa da Wooyoung bir şekilde götünü kurtarmıştı.

"Sen... sen git önce kendi sorunlarını hallet aptal!" Jeongin sesli bir gülüş bırakmıştı ortaya, Hyunjin'in ise içi ferahlamıştı.

"Sanane benim sorunlarımdan ya!" Jeongin çemkirerek Wooyoung'u tekrar etmişti. "Sorunlarına müdahale etmeme izin ver de yardımcı olayım, tek başına bir şey yapacak halin yok." Jeongin bir abi edasıyla Wooyoung'un saçlarını karıştırdı. "Jeongin... ben gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. San beni asla affetmeyecek, onun istediği gibi biri değilim ben." Jeongin şaşkınlıkla baktı yanındaki arkadaşına. Gerçekten üzgün görünüyordu. Şok olmuştu çünkü Wooyoung'tu bu, en son büyük annesi öldüğünde ağlamıştı. Eğer o üzgünse gerçekten bu onun için önemliydi.

Jeongin yürümeyi kesti ve sımsıkı sarıldı Wooyoung'a. "Merak etme Wooyoung, sadece kendin ol. O seni böyle sevdi, yine sevecektir." Wooyoung ağlamak istedi, kollarını Jeongin'in beline doladı.

Arkalarından gelen dörtlü yakalanabilecek olmanın paniğiyle oradan hızla uzaklaştılar. San kendini kötü hissetmişti, Wooyoung'u üzebilecek kadar değerli olduğunu bilmiyordu.

Amfiye girdiklerinde Yunho'yu buldular ve yanına ilerlediler. Wooyoung daha sakindi, Jeongin de sandığından daha iyi hissediyordu. Hyunjin ve arkadaşları peşlerinden amfiye girdiklerinde o yöne bakmamaya çalıştı. Böylece Hyunjin'i ve Jisung'ı görmezden gelerek mental sağlığını koruyacaktı.

l-(over)Where stories live. Discover now