Buna kendim inanmazken seni nasıl inandırabilirim.

145 24 0
                                    

Balkonda masaya oturup Hakan’ın getirdiği dosyayı incelerken ellerinde kanıt olarak hiç bir şey olmaması canını fazlasıyla sıkıyordu.  Adli tıp raporu Mert'in yakından vurulduğunu söylüyordu. Elleri arkadan bağlınmış kanında da uyuşturucu benzeri ilaca rastlamışlardı. Buda katilin cinayeti daha önceden planladığını gösteriyordu ve hiç delil bırakmaması fazlasıyla akıllı biriyle karşı karşıya olduğunu gösteriyordu. Önünde duran dosya da yazan her şeyi Eylül’e bahsedip korkutmak istemediğinden eksik bilgiler vermek zorunda kalıyordu. Bir şok daha kaldıra bileceğini düşünmüyordu. Yazılanları gözden geçirdikçe Eylül için daha çok endişelenmeye başladı. Katil veya katillerin ondan ne istediği hala meçhuldü ve sayfalar arasında gözden kaçırdıkları bir şeyler vardı. İşin kötü yanı ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. 

Yiğit karamsar düşüncelere dalmışken Eylül karşısındaki sandalyeye elinde iki fincan kahveyle oturup sorular sormaya başladı. Son zamanlarda sohbetlere katılıyor odasında daha az vakit geçiriyordu. Bu durum sevindirici olduğu kadar sorularıyla Yiğit’i zor durumda bıraktığından habersiz her şeyi bilmek istiyordu. Hastaneden çıkalı on günü geçmişti.  “Sence ölürken çok acı çekmiş midir?” Diye sorarken yüzündeki hüzün Yiğit’in de yüreğinde de küçük çapta bir depreme neden olurken son sorduğu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. “Zannetmem. En fazla 1 dakika. Merak etme acı çekmediğinden eminim.“ dedi. Ama dili çekmedi dese de beyni ‘Buna kendim inanmazken seni nasıl inandırabilirim.’ diye geçirdi. Belki ölürken acı çekmemişti ama ölmeden önce nelere maruz kalmıştı Allah bilir. Derin bir nefes aldı “Eylül bunları düşünerek kendine işkence yapmaktan vaz geç. Senin kendini toplayıp hayatına devam etmen gerekiyor. Sana kocanı unut demek mümkün değil ama aklından geçenler seni yıpratır ve üzer.” Diye daha fazla soru sormasını istemedi.

Yiğit içten içe vereceği cevaplardan kaçmak istese de Eylül aklındaki sorulara cevaplar arıyordu ve onlardan biride “Hala kim neden öldürmek istedi Mert’i düşünüyorum ama bir cevap bulamıyorum.”  oldu.

Çaresiz boyun eğdi ve “ Birilerinden kaçtığını biliyoruz ama kimin neden öldürüldüğüne gelirsek hiçbir fikrim yok. “ yanıtını verdiğinde ellerinde delil diye bilecekler hiç bir şey yoktu ki cevabı da bu yüzden yüzeysel olmuştu.

“Bu kadar soruyla kaçacak ne yapmış olabilir hala aklım almıyor.”

“Gitmesine gelince bence ortada senin ve bizim bilmediğimiz başka şeyler var. Mert’i hiç tanımadım ama anlatılanlarla kimseye kötülük yapmayacak bir kişiliğe sahipmiş. İş yerindeki çalışanlarda çok iyi birisi diye anlatmışlar.“ diye belirtirken önündeki dosyayı gösterdi.

Eylül “Yıllardır  evli olduğum adamın benim bilmediğim sırrının olduğuna inanmakta zorluk çekiyorum.”  İtirafında bulundu.

Demir elindeki kahveden bir yudum alıp Eylül’e baktı. “Kendini üzmekten vazgeç ve Mert’in seni korumak için bir şeyleri gizlediğini düşün.” dediğinde arkasında karısına takmış bir katil bıraktığı için öfkeliydi ve  gizlemekte zorluk çekiyordu.

“Senin dediğin gibi düşünmek istesem de katili ortalarda geziyor ve beni neden rahatsız ediyor bilmiyorum.”

“Kimsenin bir şey bilmediği ortada, ama bir düşmanı olduğu kesin.”

”Şimdide benim peşimde öyle mi?”

“Olabilir.  Sana hiç düşmanı veya sevmediği birinden hiç söz etimi?”

“Hayatta sevmediği insanlar oldu ama onu öldürecek kadar sevmeyen düşmanı olabilecek birisi olmadı, yada ben öyle düşünmemi istedi. O bana karşı her zaman çok  nazik ve düşünceli biriydi. Bir düşmanı olsa bana söylerdi buna inanmak istiyorum.” Dediğinde gözlerinde biriken yaşların akmamasını diledi.

Yiğit susması gerektiğini hissetti kelimeler dilinin ucuna geldi. Diyemedi başka olasılıklar da var diye. Yeni toparlanmaya çalışan birine nasıl sorulurdu. Kocanın hayatında birisi var mıydı veya hiç şüphelendin mi? demek herhalde çekip vurmaktan daha çok can yakardı. Bu yüzden sorulara biraz ara vermeliydi zira farkında olmadan daha çok canını yakmaktan korkuyordu.

“Yiğit benim tehlikede olduğumu düşünüyorsun ama sence benim peşimde olan kişi Gözde yede zarar verebilir mi?”

“Bilmiyorum. “

“O yüzden mi bizi burada kalmamız gerekiyor.”

“Evet. Sizi böylelikle gözümün önünde tutabiliyorum. Söylesene yaşadığın yerde iki bayan kendini nasıl koruyabilir ki, oysa burada sitenin güvenliği gireni ve çıkanı kontrol ediyor, etrafta da çok sayıda kamera bulunuyor. Hem gerekirse ben evde olmadığım zamanlarda sizi koruması için birilerine bakıyorum.” Diye çözümler sundu.

Eylül merak ettiği başka bir soru yöneltti “Katili bulmanız ne kadar sürer?” 

“Ufakta olsa bir iz bıraktı veya bırakacak bulduğumuzda işte o zaman her şey çorap söküğü gibi gelecek.” 

 Eylül başını eğip sanki yerde bir şey arıyormuş gibi bakarken “Yiğit ben artık burada kalamam.” Dedi

“Seni üzecek bir şey mi yaptım da gitmekten söz ediyorsun?” dediğinde  gideceğini düşünmek bile istemiyordu.

Yiğit Eylül ile göz göze geldiğinde kahretsin yine aynı şey oldu. Gözlerine baktığında ne düşüneceğini bilemiyordu. O acı çekerken aklından onun hep yanında kalmasını istediğinden kendine kızıp duygularından dolayı utanıyordu. Şimdiye kadar insan kalbine ve aklına söz geçire bilmişti ki. Yiğit aklından geçenlere kızsa da Eylül’ü yanında istiyordu. O kadar sefil bir durumdaydı ki ‘Demir şu halimi görse dualarım kabul oldu diye kurban keser.’ diye içten içe söylendi.

“Daha ne kadar burada kalacağım. Sonuçta sizin de bir hayatınız var ve benim yüzümden Gözde ile senin bütün düzeniniz bozuldu.” Dedi. 

Yiğit’in içindeki ‘Ne düzeninden bahsediyorsun, bu evi çok seviyorum tamam ama tek başına yaşayınca düzen kimin umurunda.’ Diye cevabı yine kendine oldu. Aklındakileri dile getirmek yerine “Sen bizim........”derken Eylül elini kaldırıp  kendisini susturup “O adamın ne zaman yakalanacağını bilmiyorum. Belki bir hafta belki bir ay belki de daha fazla. Lütfen beni de anla  bir düzenim var ve sizin de. Eminim başımdaki beladan kurtulmanın başka bir yolu vardır!” diye söylediğinde karşısında oturan adamın cevabını bekledi.

Sözleri Yiğit’i o kadar sarstı ki  solgun ve üzgün yüzüne baktı. Hiç bir şey diyemedi 10 gündür, kendisine ne kadar alıştığını mı yada giderse onu ne kadar özleyeceğini mi söyleyecekti. Sustu çünkü eğer söylerse suçluyu yakalamayı bırak birkaç günden geçti bir kaç dakika bile kalmazdı. Başka bir çare düşünmeli idi. Tek çare yalan söylemeden bir kısmını saklayıp “Tamam haklısın ama birde benim açımdan düşünün, size o kadar alıştım ki giderseniz bu koca evde tek başıma kalacağım.” Dediğinde gözü kolundaki alçıya gitti “Beni bu halde bırakıp gidecek kadar kalpsiz olamazsınız.” Diye vicdanen baskı yapmayı seçti.

Eylül kendisi için yaptıklarından sonra birde açıkça kolunu söyleyince “Tamam biraz daha ama.......” dediğinde devamını getirmedi.

Yarım kalan cümlesini tamamlayamamasını fırsat bilip “Anlaştık. “ diyerek biraz daha zaman kazanmanın mutluluğuyla kahvesinden büyük bir yudum aldı. Aralarındaki anlaşmayı fırsat bilip  “Sende kendini toplaman için biraz daha çabalayacaksın söz mü?” diye sordu.

Eylül başını tamam dercesine salladı. Bu adam her seferinde kendisini susturmayı nasıl başarıyordu. Farkında olmadan yine onun istediği olmuştu ve Eylül bir kez daha boyun eğmişti. 

Yiğit elindeki fincanı masaya bırakıp yerinden kalktı. Masanın üzerindeki dosyaları alıp içeri girerken “Ayrıca dondurucuyu dolmayla doldurmadan gitmenize izin vermem. “ diyerek sevdiği dolmaları bir kez daha yeme düşüncesiyle keyfi yerine geldi. Son söylediğine kendi de güldü. Ama  Eylülün güldüğünü görmek herşeye değerdi. Değdi de.

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Where stories live. Discover now