Keşke o gün bana hislerinden hiç bahsetmeseydi.

109 15 0
                                    

Eylül yataktan kalkarken kendini hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu. Evinde bugün  üçüncü günüydü ve içinden kendine biraz zaman ayırmak geldi. Koşmaya gitmesine izin yoktu. Uzun süredir pilates yapmıyordu sporunu evde yapmaya karar verdi. Yataktan kalktı etrafı topladı ve yapılacak bir işi kalmadığında televizyonu açıp flaştan pilates hareketlerinin olduğu videoyu açtı.

Halının üzerinde topuyla yaptığı hareketleri televizyonun yanındaki çerçevede bulunan Mert’in görüntüsüne takılıp kalıyordu. Ne kadar dikkatini televizyona vermeye çalışsa da başarılı olamadı. Önceden  kocasının resimlerine her baktığında içini saran huzur şimdilerde onun başına açtığı belalar yüzünden eli kolu bağlı bekliyordu. Tıpkı şu anda olduğu gibi evinden dışarı izinsiz çıkamıyor her an birileri kapısına dayanacak diye korkudan ölüyordu. Tek tesellisi Yiğit’in yakınlarında olması ve güvenliğini sağlamasıydı. Fırsat buldukça arıyor iyi olduğundan emin olunca işine geri dönüyordu. Akşamları da işten çıkınca doğrudan gelip bir şeye ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. Kocası tarafından terk edilip bir kaç ay öncesinde tanıdığı adamın kendisi için yaptıklarını hatırlayınca bir süre daha sporun bekleyeceğini düşünerek plates minderinin üzerinden kararlı bir şekilde kalktı.   Geldiğinden beri evde yapmadığı değişimi bugün yapmaya karar verdi.

Mert’in hatıralarıyla bu ev ilk defa kendini yorduğunu hissetti. Kalbi taştan değildi ama uzun süredir atmayı bırakmıştı. Bu yüzden ona ait ne varsa toplamaya karar verdi. İlk iş olarak bütün resimleri bir kutuya kaldırdı. Sonrada yatak odasına girip giderken götürmediği her şeyi kolilere doldurdu.

Banyoya girip diş fırçasından, tarağına kadar ona ait her şeyi kolilere doldurup boş olan çocuk odasının bir köşesine dizdi. Zamanla bazıları kutulardan çıkabilirdi ama şimdi her yerde resimleriyle acıları tekrardan kanıyordu.  Eşyaları ile çocuk odasının kapısını uzun süreliğine kilitledi. O odaya girmek sadece hayallerinin yıkılmasından başka bir şeyi hatırlatmıyordu. Mert’in kalbine açtığı yarayı bir şekilde sarabilirdi ama kollarında minik bir bebeğin hayali hep taze kalacaktı. Anahtar elinde gözleri dolarken kendine toparlanması gerektiğini hatırlattı.

Gün içinde telefonda konuştuğu Gözde gelip Mert’in eşyalarını topladığını duyduğunda kendisine yardım etmeyi teklif etmişti ama bunu tek başına yapması gerektiğini söyleyerek ret etti.

Mert'in  öldürüldüğünü öğrendiğinden beri sürekli neden diye Yiğit ile uzun konuşmalar yapsa da ne otopside nede olay yerinde en ufak bir iz bulamamışlardı. Vurularak öldürülmüştü ve silah aleti kim bilir kimin elindeydi. Mert’in ölümü herkes için bir sırdı. Hayatındaki sırlarla birlikte gitmişti ve o sır kendi ayağına pranga gibi takılmıştı.

Hava kararmaya başladığında ortamı toplayıp yorgun bedenini dinlendirmek  için kendini yatağın üzerinde bıraktı.

 Üç  saatlik dinlenmenin ardından gözlerini açtığında hava tamamen kararmış nerdeyse saat 10’a geliyordu. 

Karnının acıktığını hissedince mutfağa gidip yiyecek bir şeyler hazırladı. İlk lokmasını ısırıyordu ki telefonu çaldı. Ekranda Yiğit yazısını görünce bekletmeden açıp “Alo.” Diye cevapladı.

Yiğit bir süredir telefon elinde arasam mı aramasam mı diye düşünüyordu ki baktığı yerde bir ışık belirdi ve arama tuşuna bastı.  Duyduğu sesle derin bir nefes alıp “İyi akşamlar ne yapıyorsun.” Diye sordu.

Eylül sorulan soruyla gün içinde yaptıkları gözünün önüne gelince yarı ciddi yarı gırgır olsun diye “Ne yapayım iyiyim. Odadan odaya dolaşıp duruyorum.” Cevabını verdi.

Duyduklarından sonra gülmemek için kendini zor tuttu. “Çok yorucu olmalı.” Ciddi bir ifadeyle yanıtladı.

“Ne demezsin. Biraz daha böyle devam ederse beni şişko birisi olarak bulacaksın.”

SENİN İÇİN (AŞKIN SINAVI) Where stories live. Discover now