yeryüzündeki cennet

468 57 18
                                    

Gözlerimi en sevdiğim iki görüntünün birleşimiyle açtığımda saat henüz yediye ulaşmıştı. Jaehyun yanımda uyuyor, Mauritius'un cennet bahçelerini andıran manzarası yatak odamızın geniş pencerelerinden içeriye dolarken sabah güneşi sevgilimin saçlarında dans ediyordu. Elimi başımın altına sıkıştırıp güzel yüzünü izlemeye koyuldum, uyanık olduğu zamanlarda onu uzun uzun izlemeye yeltensem karşı çıkardı bu yüzden fırsatı değerlendirmeliydim. Sürekli titreşip duran kirpikleri öyle uzundu ki gölgeleri yanaklarına varıyor, hafifçe dışarı çıkarttığı dudakları ise ıslak ve pembe görünüyordu.

İç çekip başımın altından kaldırdığım elimle yanağını okşamaya koyuldum, cildi ipeksi ve tazeydi. Dokunuşlarımı hissetmiş olsa gerek, kirpikleri birkaç kez hızla titremiş ardından aniden gözlerini aralamıştı.

Uyurken onu izliyor oluşuma karşı çıkamaması için normal bir şey yapıyormuşum gibi rahat tavrımla söyledim.
"Günaydın."

Örtüsüne daha sıkı sarılıp cevapladı.
"Günaydın, ne zamandır uyanıksın?"

Aslında ne sormaya çalıştığını ikimiz de çok iyi biliyorduk, temkinli dokunuşlarımı saçlarına taşırken düzelttim,
"Ne zamandır beni izliyorsun demeye mi çalışıyordun?"

"Ne?! Hayır. Hiçte bile!"

Çocuksu itirazına karşı yalnızca gülümsedim, gerçekten oldukça etkileyici bir gençti. Bakışları ve nefes kesen görüntüsüyle kalbime işkence ederken diğer yandan toy karakteriyle ona merhamet etmek isteyen şefkatli yanımı uyandırıyordu. Hala yaralı olan narin ellerini sıkıca kavramaya çalıştığımda anında geri çekilmiş, terslemişti.

"Yapma."

"Sadece seninle konuşmak istiyorum."

"Dokunmadan da konuşabilirsin, özellikle de ellerime."

Canı yanıyor olmalıydı ancak elbette o bunu açıkça söyleyemeyecek kadar inatçı ve gururluydu. Başımı sallayıp teklif ettim, "Sen başlamak ister misin, belki de bana söylemek istediğin bir şeyler vardır?"

Omuz silkmişti.
"Hiçbir şey yok."

"Emin misin?"

Gözlerini kaçırdı.
"Eminim, sen ne söyleyeceksen söyle sonra yüksek müsadenle aşağı kata inip kahvaltı yapmak istiyorum."

Belinden kavradığım bedenini benimkine yaslayıp gözlerinin derinliklerini izledim. O bunu bilmiyordu ancak beni Jaehyuna aşık eden yegane şey, bakışlarıydı. Odak noktam yavaş yavaş pespembe dudaklarına kayarken söyledim,
"Babanın senden ne yapmanı istediğini biliyorum, saraydaki adamlarım bana herşeyi anlattı. Açıkçası hem sana hiç yakıştıramadım hem de oldukça amatör bir plan olduğunu düşündüm."

"..."

Hiçbir şey söylemiyor yalnızca şok içindeki ifadesiyle gözlerimi izliyordu. Belli ki anlatamayacak derecede korkmuştu, sakinleşmesini ve panik olmamasını sağlamak adına konuşmamı devam ettirdim.
"-ama endişelenme, güzel eşime zarar verecek değilim. Eh tabi onun hatrı için babasına da öyle. Sadece söyle bana, bunu neden yapmadın?"

"N-neyi?"

Titreyen irislerini görmek dahi kendimi suçlu hissetmeme sebep olurken Jaehyun ona zarar vereceğimden endişelenmemeliydi. Yüzünü gölgeleyen birkaç tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırıp anlayışlı olmayı denedim.
"Bana neden ihanet etmedin, oysa pek çok fırsatın oldu. Dosyalarım, silahım, değerli eşyalarım, kızım... hepsini evde bırakıp çalışmaya gidiyorum. İsteseydin herhangi bir şeyi bana karşı kullanabilirdin, neden yapmadın?"

c'est que tu m'aimes? - johnjaeWhere stories live. Discover now