kafeslenemeyen kuş

465 65 32
                                    


Fransa'da yaşadığım süre içerisinde pek çok erkek yahut kadın tanımıştım, hepsi de oldukça bakımlı ve güzellerdi ancak ne gariptir ki biri bile beni etkilemeyi başaramamıştı. Şimdi karşımda oturmuş tabağındaki yemekle oynayan asi çocuk ise genç yaşına, öfkeden kızarmış yanaklarına yahut ters tavırlarına rağmen dünya üzerindeki en eşsiz insan gibiydi. Yüzünü yıldız haritalarını andırırcasına süsleyen sevimli çilleri, teni kızardığı için daha belirgin hale gelmişti.

Ona ataşe olduğumu söylemediğim için bana darılmış olsa gerek, ne kadar dikkatini çekmeye çalışsam da oturduğum tarafa bakmıyordu.

Çatalımı tabağımın kenarına bırakıp gülümsemeden ve bu başına buyruk tavırlarını ürkütücü değil, olsa olsa sevimli bulduğumu belli edip pot kırmamaya çalışırken söyledim,
"Ee Kral hazretleri, bana müstakbel eşimi takdim etmeyecek misiniz?"

İri gövdesiyle yanı başımdaki koltuğu işgal eden Kral ise başta şaşkın görünse de hemen toparlanmıştı.
"Ah elbette. Şaşkınlığımı mazur görün majesteleri, yalnızca bunun bir süpriz olmasını planlamıştık."

Başımı sorun olmadığını belirtir gibi salladığımda yaşlı adam elini Jaehyun'a doğru uzatarak tanıştırdı, "Bu oğlum, Jaehyun. Kendisi yüksek derecede görgülü ve terbiyeli bir gençtir. İzin verirseniz hizmetkarınız, eşiniz, can yoldaşınız olur. Eh, her erkek eve döndüğünde kendisine güleryüzle kapıyı açacak bir eşe ihtiyaç duyar."

Oturduğum yerde kıpırdanıp Hyun'u süzdükten sonra mendilimle ağzımı silerek soğuk sesimle mırıldandım,
"Öyle mi... ne yazık ki oğlunuz hiç de o tür bir eşe benzemiyor. Pek suratsız."

Hâlâ bana bakmadan tabağıyla oynayan güzel çocuğun kaşlarının git gide çatıldığını gördüğümde sevimliliğine karşı koyabilmek adına yanağımın içini dişlemedim. Morali bozulmuş gibi görünüyordu, belli ki terslenmeye alışkın değildi.

Kral ise blöf yaptığımdan habersiz, oğlunu temize çıkartmanın peşinde.
"Biraz toydur, dik kafalıdır, inatçıdır ancak kendisini sevdirmeyi de bilir. Hep birlikta akıl yürütüp ataşemiz için daha kıymetli bir hediye olamayacağını düşündük."

Jaehyun'un lila kıyafetinin açıkta bıraktığı boynunu, taze, lekesiz ve bembeyaz tenini izlerken kimsenin işitemeeceği kadar kısık sesle fısıldadım,
"Kesinlikle."

Tanrım, bütün bunlar da ne böyle!? Sanki yağız delikanlının tekiymişim gibi etkilenmeme, bütün vücudumun şehvetle kaplanmasına sebep oluyordu.

Müstakbel eşimle biraz başbaşa kalmamız gerektiğini düşünerek kraldan ve bizimle beraber masada oturan diğer soylulardan izin aldım,
"Babası olarak müsade ederseniz bu izdivaçla ilgili fikirlerini duymak istediğim sevgili oğlunuzla kısa bir gezintiye çıkmak isterim."

"Oh, elbette. Hadi Jaehyun, majesteleri seninle yürüyüşe çıkmak istiyor. Ona dağın eteğindeki vahşi çiçekleri göster, çok hoşuna gidecektir."

Güzel çocuk, kimseden müsade istemeden sofradan kalktığında ben de onu takip ettim. Ellerim cebimde, kaçıp gitmesinden endişelenmediğim için yavaşça yürüyordum çünkü bu yürüyüşten kurtulmayacağının farkında olmalıydı. Tam da tahmin ettiğim gibi, kapının önünde beklerken buldum onu. Göz göze geldiğimizde alnına dökülen saçları yüzünden kirpiklerini kırpıştırarak öfkeyle mırıldanmıştı,
"Neden ataşe olduğunu söylemedin bana?"

"Sormadın ki."

"Aptal gibi görünmeme sebep oldun, bir de durmuş sana dert yanıyordum!"

c'est que tu m'aimes? - johnjaeWhere stories live. Discover now