değişken iklim şartları

431 60 18
                                    

Serin bir Mauritius akşamıydı, hava öylesine nemli ve basıktı ki yine yağmur yağacak gibi görünüyordu. Her zamanki koltuğumda oturmuş Wilde'nin sobanın üzerinde pişirdiği kestaneleri soyarak Lorrie'ye uzatıyordum çünkü minik kızım bunu kendi başına yapamıyordu. Ayrıca sakin davranıyor olsam da oldukça öfkeliydim. Jaehyun benim işte olmamı fırsat bilip arkadaşlarının düzenlediği saçma bir baloya gitmiş, konuşmaları yasak olduğu için Wilde de onu önleyememişti.

Elimdeki kestaneyi soyup tabağa bırakırken bile kapıyı gözlüyor, gelmesini bekliyordum. Birlikte geçirdiğimiz güzel geceden sonra ona kızmak çok daha zor bir hal almıştı ve belli ki sevgili eşimin amacı da tam olarak buydu.

"Baba?"

Düşüncelerimden sıyrılmama sebep olan seslenişle başımı yana doğru çevirip mırıldandım.
"Huh, efendim bebeğim?"

Lorrie minik bir kestanenin kabuğuyla oynarken sormuştu.
"Jaehyun seni üzüyor mu baba?"

"Hayır, bu da nereden çıktı?"

Gülümsemeye çalışıyordum ancak bunları kızımdan duymak gerçekten üzücüydü, dışarıdan o kadar mutsuz mu görünüyordum?

"Wilde dedi ki, onun yerinde annem olsa sen böyle dalıp dalıp gitmezmişsin ve çok mutlu olurmuşsun. Annem senin her söylediğini dikkate alan bir kadınmış."

Gözümün ucuyla dadıya baktığımda zavallı kadının başını önüne eğip elindeki kestaneleri ateşin üzerine bıraktığını görmüş, Lorrie'yi dizlerime oturtarak açıklamıştım.
"Evet annenle mutluydum, fikirlerimi her zaman dinlerdi ama onu kaybettik güzel kızım. Şimdiyse hayatıma Jaehyun girdi ve onu seviyorum. Belki evinden yeni ayrıldığı için size huysuz davranıyor olabilir, yakında alışacaktır işte o zaman çok mutlu olacağız."

"Ya hiç alışmazsa?"

Açık olmak gerekirse bu, cevabını benim bile bilmediğim bir soruydu.

Gözlerimi odada gezdirip söyleyecek şeyler aradığım esnada kapı açılmış, içeriye Hyun girmişti. Üzerinde teninin eşsiz rengini ortaya çıkartan gömleğiyle toz pembe ceketi vardı. Öyle güzel görünüyordu ki dışarıdaki herkesin onu bu haliyle gördüğü fikrini beynimden uzaklaştıramıyordum. Taviz vermeyeceğimi anlaması için başımı hafifçe yana doğru eğip soğuk sesimle söyledim.
"Hoşgeldin Hyun."

Yüzüme bile bakmadan ayakkabılarını çıkartarak yukarı kata, odasına doğru yol almıştı.

Sakin kalmaya çalışıyordum ancak yanağımın içi, ısırılıp durmaktan neredeyse yara olacaktı. Soyduğum kestaneleri koyduğum tabağı Lorrie'nin eline uzatıp saçlarını öptükten sonra söyledim.
"Ben geliyorum bir tanem, burada usluca oturup bekle."

Ağır adımlarla üst kata çıkıp odamızın kapısını iterek içeriye girdim. Jaehyun üzerini değiştiriyordu bu yüzden beni karşısında gördüğünde önce dik dik yüzümü izlemiş sonra terslemişti.
"Kapı çalmayı bilmez misin sen?"

"Sen evlilik nedir bilmez misin?"

"Gecenin bir yarısı evlilik hakkında konuşmak istemiyorum."

Kollarımı bağladım,
"Ne pişkinsin öyle, gecenin yarısı olduğunu da kabul ediyorsun yani?! Neredeydin bu saate kadar?"

"Cehennemin dibinde."

"Neredeydin dedim Jaehyun!"

"Rahat bırak beni."

Bileğini sıkıca kavradığım bedeni yanıma yaklaştırıp gözlerini izleyerek uyardım.

c'est que tu m'aimes? - johnjaeWhere stories live. Discover now