sıradışı kahvaltı

453 59 17
                                    

Nemli ve sıcak bir cuma sabahı kolumun hafifçe sarsıldığını hissettiğimde Lorrie'nin veya Wildenin beni uyandırmaya çalıştığını düşünmüştüm. Tenime yapışan çarşafı üzerimden itekleyip gözlerimi araladım, garip ancak Jaehyun karşımda dikilmiş meraklı gözlerle yüzümü izliyordu. Kaşlarını hafifçe çatmış, kısık sesiyle sormuştu.
"Omzundaki ne?"

Sabahın erken saatlerinde düşünebilme yeteneğine sahip olmadığım için neyden bahsettiğini anlayamayarak başımı çevirip eliyle işaret ettiği yere baktım, zarif ellerinden birisiyle omzuma dokunmuştu.
"Bunu soruyordum."

"Uh o mu, dövme. Ne olduğunu biliyor musun?"

Başını olumsuz manada sallayınca kolundan tutarak bedenini yanıma yaklaştırdım, itiraz etmemesi bile mutlu olmama sebep oluyordu. Tek elimi gömleğinin içinde gezidirip belini okşarken mırıldandım,
"İğne ve mürekkeple yazı yazıyorlar ama bunu yaparken kağıt yerine vücudunu kullanıyorlar. Ölene kadar da üzerinde taşıyorsun."

Gözleri heyecanla büyürken dudaklarını sevimli bir şekilde öne doğru çıkartarak sordu,
"Peki seninkinde neden Carlotta yazıyor?"

İç çektim,
"Karımın ikinci adı Carlottaydı da ondan. Fransızcada Carlotta asil demektir, gerçekten asil bir kadın olduğundan herkes bu ismini kullanırdı."

Omzumda gezdirdiği minik dokunuşları duraksarken mırıldandı,
"Yaa..."

Belini sıkıca kavrayıp yüzüne olabildiğince yaklaştıktan sonra gözlerini süzdüm, artık meraklı veya mutlu değil çok daha garip bakıyorlardı. Kıskanmış olabilir miydi? Bunu direk sormak yerine biraz dolandırmaya karar verdim,
"Senin adını dövme yaptırmamı ister miydin?"

Anında kafasını sallayarak reddetmiş, asi çenesini yukarı kaldırmıştı.
"Asla istemezdim, bana özel bir şey olmayacak sonuçta. Senin vücudunda çoktan başka birisinin adı yazıyor."

Diğer omzunu işaret ederek teklif ettim,
"İstersen senin adın da burada yazabilir."

Tiksinmiş gibi suratını buruşturmuştu.
"Kalsın."

Başımı salladım,
"Sen bilirsin, oraya da üçüncü eşimin adını yazdırırım."

"O zamana kadar yaşlılıktan ölmezsen yazdırırsın."

Kollarımın arasından kaçıp gitmeye çalıştığında beline sıkıca sarılıp güldüm, o kadar sevimliydi ki sözlerindeki imalar beni kızdıramıyordu bile. Biraz olsun sakinleşip odadan çıkmak için çabalamaya son verdiğinde kulağına eğilerek fısıldadım.
"Şaka yapıyorum güzelim, seni bırakacak değilim."

"Ya ne yapacaksın?"

Omuz silktim, düşünmeye bile gerek yoktu çünkü planımı hazırlamıştım. Beş dakika öncesine kadar hızla omzuma vuran, tırnaklarıyla kollarımı çizerek kaçışını kolaylaştırmaya çalışan ellerini kavrayıp okşarken cevapladım.
"Birlikte yaşamamız için dağın eteğindeki kilisenin oradan bir arsa alacağım-"

Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.
"O kadar paran var mı ki?"

Zarif, incecik parmaklarını okşarken gülümsedim.
"Bebeğim hoşlansan da hoşlanmasan da burası, buradaki herkes, herşey artık Fransa'ya ait."

İncecik kaşlarını çatık öfkeyle sordu,
"Yani?"

"Bu demek oluyor ki, temsilcileri ben olduğumdan Fransa benim."

c'est que tu m'aimes? - johnjaeWhere stories live. Discover now