"Ne zaman tuvalet molası vereceğiz?"
Cansu'nun sorusuna, Helin "On dakika önce benzin almak için durduğumuzda gitseydin prenses," diyerek cevap verdi.
Cansu "Ateş, hadi gidip sor."
"Ben senin oyuncağın değilim prenses," dedi Ateş, 'prenses' derken Helin'in taklidini yaparak. Cansu ofladı ve ardından ayağa kalkıp otobüsün ön taraflarına, şoförün olduğu yere gitti. Uğraşları işe yaramış olmalıydı ki birkaç dakika sonra otobüs otoyolun kenarında, otoparkında hiç araba olmayan bir restoranın önünde durdu. Cansu haricinde aşağı inen olmadı. Hepimiz yola devam etmek için onun hızlı bir şekilde geri dönmesini bekliyorduk. Helin sıkıntılı bir ses tonuyla "Lütfen biri konuşabilir mi artık?" diye bağırdığında, hepimiz dönüp ona baktık. "Sessizlik beni daha da mahvediyor, lütfen birileri bir konu açsın," dedi, otobüsün bizim oturduğumuz kısmına.
Ateş "Tamam, tamam. Haklısın," diyerek Helin'e destek olduğunda, Doğukan "Helin, hangi üniversiteye gideceğiz?" diye sordu.
Helin "Teşekkür ederim, en sıkıcı konu ama yine de bir şey. Doğukancığım, bu sene bir üniversiteye girebileceğimi sanmıyorum."
"Helin, saçmalama," diye döndüm ona. "Güneş, hiç de saçmalamıyorum, bir kere ders çalıştık mı?"
Okuldaki sınavlardan geçmeye çalışmak haricinde ekstra pek ders çalışmamıştık ve Helin bu konuda haklıydı. Üniversite sınavı yakındı ve bizim okulda çalışmak, sürekli ertelenen ve hatta yapılmayan bir şeydi. Bizim sınıfta hakkıyla çalışan bir tek Esma vardı.
Helin, Doğukan'la sohbete başladığı zaman arkama yaslandım ve Demir'e baktım.
"Biz ne yapacağız?" diye sordum.
Demir kendinden emin bir şekilde "Ben sanat okuluna gitmek zorundayım," diyerek kendini ifade etti.
"Ne demek zorundasın? Gayet iyi basketbol da oynuyorsun. Ayrıca her zaman soyadından sıyrılıp kendi başına bir şeyler başarmak istedin. Üniversite konusunda özgürsün," dedim.
Demir'in dersleri genel olarak çok kötüydü ama bence okuldaki o 'dersleri takmayan çocuk' imajını bozmamak için bilerek sınavlardan kötü alıyordu. Bir keresinde okulun başında ona nerede olduğunu sorduğumda bana, matematik dersinde olduğunu söylemişti. Bence pek çalışmıyordu ama zekiydi. Sadece onun için ön planda olan şey dersler değil, spor ve müzikti. En çok da müzik.
"Ben Erkan olduğum için piyano çalmıyorum, sevdiğim için piyano çalıyorum. Basketbola başlamamdaki sebepse, üniversiteye başvururken derslerimle oluşacak açığı kapatmak," dedi.
"Gerçekten bütün hayatını planladın, değil mi?" diye sorduğumda, Demir "Hayatımızı," diyerek bize vurgu yaptı.
Ne dediğini anlamamış bir şekilde ona bakarken sözü tekrar aldı ve "Senin başvurunu da gönderdim," dedi.
Benim başvurum mu? "Sen ne yaptın?"
"Aslında New York'taki en iyi sanat okuluna gidecektim, tüm hayatım planlanmıştı. Babamın hayatım üzerinde el attığı şeylerden tek onay verdiğim bu olmuştu. Daha ilkokuldayken oranın yöneticileriyle tanıştırmıştı beni ve orada okuyacağımın hayalini kurardım,"
Demir'in sözünü kestim ve "New York mu? Demir ne diyorsun sen, ben yurt dışında bir gün bile kalamam, kafede yirmi yıl çalışsam karşılayamam," dedim. Benim adıma hem üniversite başvurusu yapmış, hem de başvuruyu yurt dışındaki en iyi sanat okullarından birine mi göndermişti? Eski Demir Erkan yine buradaydı. Fikir sormayan, sadece eylemde bulunan mavi gözlü otoriter...

YOU ARE READING
Karanlık Lise 2
Teen Fiction"Ben uzun zamandır hiçbir şeyden emin olamıyorum. Bir sabah kalkıyorum, yaşamak istemediğimi düşünüyorum. Hayatta kaybettiklerin kazandıklarından fazlaysa yaşamanın ne anlamı var ki? En son ne zaman bir şeyi kazandığımı, en son ne zaman mutlu olduğu...