Arabada sessizce geçen işkence dolu dakikaların ardından, Demir hâlâ hiçbir açıklama yapmamak konusunda ısrarlı gibiydi.
En sonunda "Okula, bizim ekibe katılabilecek potansiyele sahip yeni bir çocuk gelmiş.. Ateş mi ne... gördün mü?" diye sorduğunda ellerimi havaya kaldırıp "Gerçekten mi Demir?! Şu an bana sorabildiğin tek şey bu mu? Kaç gündür kayıpsın ve tek bir aramama bile cevap vermedin! On saniyeni almazdı belki de.. Yaşadığını bilsem yeterliydi... Helin'le ondan bile şüphe ettik!" diye çıkıştım.
Demir sadece dudağının bir kenarını yukarı kaldırdı ve "Birileri çok özlemiş," dedi.
Ona şaşkın bir şekilde bakmaya devam ederken cümlesini "... Merak etme, benim eve gidiyoruz," diyerek tamamladı.
Hâlâ günlerdir nerede olduğuna dair bir açıklama yapmazken hemen onunla iyi olmamı, hatta evine gidip -eminim gayet güzel olurdu ama- onunla yiyişmemi beklediğine inanamıyordum!
"Hayır!" diye ona karşı çıktığımda bana baktı ve ardından tekrar yola döndü. Gülümsediğini görebiliyordum. Onun o muhteşem gülümsemesinin karşısında ciddiyetimi korumak ne kadar zor olsa da, elimden geleni yapıyordum. Gülümseyerek "Tamam, açım zaten. Önce yemek yiyelim," dedi.
"Neye gülüyorsun?!!" diye sorduğumda "Yok bir şey," dedi. Gözlerini hâlâ yoldan ayırmıyordu, ama gülümsemesini de durduramamıştı.
"Komik olan ne var?" diye sorarken ben de elimde olmadan gülümsemeye başlamıştım.
O kadar nazikti ki. Gülüşü... hayatımda gördüğüm en kibar, en samimi, en içten gülümsemeydi. Yakalamak zordu. Demir neredeyse hiç gülmezdi. Gülmek de değil, duygularını ifade edecek her türlü mimikten kaçınırdı. Kendi neşesini de, hüznünü de saklardı. Ama bu onu gülümserken, mutluyken görmek.
İşte bu paha biçilemezdi.
"Senin bu saçma atarlarını özlemiş olduğuma inanamıyorum," dediğinde arkama yaslandım ve onu izlemeye devam ettim.
Tahmin ettiğimden daha yumuşak bir sesle "Bana beni özlediğini ilk defa söylüyorsun," dedim.
Yüzündeki gülümsemeyi silip "Hayır, öyle mi dedim? Hiç hatırlamıyorum," dediğinde, "O bile seni kurtaramayacak. Senin evine gelirim ama benden hiç ateşli şeyler bekleme. Sana çok kızgınım," diye kendimi açıkça ifade ettim.
Kalbim deli gibi "NE YAPIYORSUN SEN? HEMEN O HARİKA DUDAKLARA YAPIŞACAKSIN!" diye bağırırken, bunu söylemek zor olmuştu ama kararımı vermiştim. Cevaplarımı almadan onun suyuna gidemezdim." Senden kesin yanıtlar alana kadar öpüşmek yok!" deyip kollarımı kucağımda bağladığımda, Demir "Ne?!" dedi ve kırmızı ışıkta durduk. Bana döndü ve "Söylediğinin ne kadar saçma olduğu hakkında en ufak bir fikrin bile yok sarı," dedi.
"Belki de haklısın, ne dediğimi bilmiyorum... Ama sanırım birilerinin ilgisini çekmiş gibi görünüyorum..." dediğimde tekrar önüne döndü. Yeşil ışık yandığında araba harekete geçti.
Başka bir şey söylememişti. Birkaç dakikanın ardından "Ne yani, bu kadar kolay mı vazgeçtin?" diye sorduğumda bana "Rahatım. Nasılsa kendin isteyeceksin," dedi ve tanıdığım eski, manipüle edici, kaba, sert, baştan aşağı ego ile dolu, herkesin çekici bulduğu Demir'i geri getirdi.
Yemek yiyeceğimizi söylemişti ama arabayı fazlasıyla büyük ve lüks bir otelin önünde durdurduğunda ona "Yemek yiyeceğimizi sanıyordum...?" demeden edemedim.
"Onun için geldik," dediğinde ikimizin de kapısı aynı anda açıldı.
"Hoş geldiniz Demir Bey. Oda mı restoran mı?" diye soran üniformalı genci gördüğümde şaşırdım. Aslında şaşırmamam gerekirdi. Demir hakkında bilmediğim çok şey vardı. Hepsini teker teker öğrenecektim,ve öğrenmeden de vazgeçmeyecektim.

YOU ARE READING
Karanlık Lise 2
Teen Fiction"Ben uzun zamandır hiçbir şeyden emin olamıyorum. Bir sabah kalkıyorum, yaşamak istemediğimi düşünüyorum. Hayatta kaybettiklerin kazandıklarından fazlaysa yaşamanın ne anlamı var ki? En son ne zaman bir şeyi kazandığımı, en son ne zaman mutlu olduğu...