neden beni öpesin ki?

280 36 12
                                    

Onun yarısı kadar bile güzel değilim.

"Ne yapacaksın?"

Koca söğüt ağacının altındaki masada oturan grup ilişki girdabında boğuşuyordu. Lucas tüm gururunu ve tüm sözlerini ayakları altına alıp, suçlu olmamasına rağmen af dilemişti. Renjun kalbinde derin sızıya anlam veremese de, ne yapacağını bilmiyordu. Karsısında ciddi bir suratla ne yapacaksın diyip duran Yuta'ya bakıp, iç geçirdi. "Bi' bilsem.. Lucas ben önünde diz çöktüğümde beni kabul etmemişti."

"Aferin, aptal." Mark çok yorulmuş gibi kendini sandalyelerden birine bıraktı. Akşama küçük bir parti olduğu için sarı söğüt bahçesine toplanmıştı herkes, Lucas hariç. Mark bile buradaydı ve önüne gelene ahkam kesiyordu. "Cidden aferin küçük aptal. Bunu hesap ediyorsan bana lucas'ı sevdiğini söyleme."

Renjun cidden Lucas'ı seviyordu, onu sürekli canından çok sevdiğini söylüyordu zaten. Sadece birkaç kez gördüğü adam nasıl kendisine bu kadar rahat hakaret edebiliyordu? Cevap vermek istedi ama yine aynı adam lafı ağzına tıktı. "Lucas da bunun hesabını yapsın o zaman, değil mi? Sen kaç kez terkettin onu, haberin vardır umarım."

Taeyong ortamın gerileceğini anladığında konuyu değiştirmek için sessizce etrafı izleyen Jaemin'e lafı attı ama daha büyük bir yangını körüklemişti. "John, John nasıl Jaem?"

"Bana neden soruyorsun? Kardeşi duruyor karşında, ona sorsana." Küçük çocuk sert sesiyle başka bir buz gibi hava estirdi, ilkbaharın gelişi hiçbirinin ruhuna uğramamıştı anlaşılan. "Ama, sen onun sevgilisi de-"

"Değilim, Tanrı aşkına şu çiçekçinin kızı Nevilla bana gelip John ile nişanımız var diyor Taeyong. Ne sevgilisinden bahsediyorsun sen?"

Renjun o an gözlerini büyütüp başını eğdiği yerden kaldırdı. ne demek abisi ile çiçekçinin kızı nişanlanıyordu? bundan kendisinin haberi bile yokken nereden çıkmıştı? kendi dertleri arasında boğuşurken hiçbir şeyi görmediğini farketti. en yakın arkadaşı, sevgilisini polislerin elinden kurtaran jaemin günlerdir karşısında acı ile kıvranırken görmemişti bile. yüzeyi bozulmuş masanın üzerinde elini uzattı ve diğerinin elini tuttu. "bir yanlışlık olmalı jaemin, abim hiç Nevilla'dan bahsetmedi bize."

"tek anlattığı sendin, bugüne kadar."

iti an çomağı hazırla mı, yoksa iyi insan lafının üstüne mi denir bilinmez, tam da o an john sarı söğüt bahçesinin demirle çevrilmiş çitlerinden atladı. etrafına hızla göz gezdirişi tek anlama geliyordu, deli gibi jaemin'i arıyordu. biraz daha bakındiktan sonra grubun oturduğu kamelyayı farketmiş, hızlı adımlarını o tarafa çevirmişti. tamamen yaklaştığında, utanmış gibi elini ensesine attı. utanmak, john'dan beklenmeyen bir hareketti ne de olsa. "jaemin, biraz konuşmaya ihtiyacımız var. benimle gelir misin?"

"burada yabancı kimse yok." jaemin yerinden bile kıpırdamadan elini yanağına yasladı. "biri kardeşin, diğerleri arkadaşların. istediğini söyleyebilirsin."

"peki, istediğin gibi olsun." eski john geri dönmüş, ensesinde dolaşan eli inip bir yumruk haline gelmişti.

"Nevilla sana ne dedi bilmiyorum ama hepsi bir yanlış anlaşılmadan ibaret, jaemin. o kızla aramızda olan tek şey, arkadaşlık olabilir."

"hyung." jaemin en sonunda ayağa kalktığında, yüzünde bir gülümseme olması herkesi şaşırtmıştı. tanıdıkları jaemin ağlardı, kavga edip bir sonuç isterdi. birkaç adımda john'a yaklaştı. "dile getirmek istemezdim ama seni dört yıl bekledim hyung. dört yıl içinde sadece sekiz gelmiştin, hatırlıyor musun?"

yüzündeki gülümseme daha çok büyüdü. "o sekiz gelişte seni görmek için sokaklar boyu koştum. uzaktan görmek için bile olsa koştum. bir keresinde o kızla salıncakta sallanırken gördüm, diğerinde elini tutarken. ama dedim ki, hyung bana yalan söylemez. sadece bir arkadaşlık."

"beni öptüğün o yaz gecesi üzerime giydirdiğin kazağı, nevilla'nın üstünde gördüm sonra. o yanında yürürken senin gözlerini izledim." en sonunda kıkırtı ile gözyaşları dökülmüştü yanaklarından.

"kırgın gözlerim için ne güzel bir manzara, değil mi?"

john'un yumrukla sıkılaştırdiğı eli yavaşça gevşedi. bir film sahnesinden fırlamış gibiydi. diğerleri izlemekten başka hiçbir şey yapamıyordu. john akan yaşları uzanıp silmek istedi. yapamazdı artık.

"bazen acı içindeyken aşık olduğunu zannedersin. benim yaşadığimda buydu işte. sadece bu."

john dikilip kaldı, kardeşini korumaya çalışırken paramparça ettiği çocuğa baktı sadece. jaemin az önce katıla katıla ağlamamış gibi tekrar yerine, yuta'nın yanına oturdu. "lütfen git artık."

tartışmaya zaman kalmadan bir gitar sesi duyuldu. partide canlı müzik olacağını biliyorlardı ama bu kadar erken başlayacağını tahmin etmemişti hiçbiri. dört kişi vardı sahnede. chanyeol, kütüphanede çalışan sessiz çocuk bateri çalıyordu. byun baekhyun ve bang chan vokali sırtlarken, gitarda lucas vardı. parmakları hafifçe tellerde dans ediyordu.
eğlenceli, lilith'in hikayesini anlatan bir şarkı çalmaya başlamışlardı. Renjun o an her şeyi unuttu ve masadan kalkıp diğer birkaç kişi gibi sahneye yaklaştı.

herkesin kendi acısı vardı, renjun da hem yarası hem dermanına doğru yürümüştü bir nevi. bang chan parmakları ile ritim tutarken şarkıya eşlik ediyordu. dansa teşvik eden elektro sesleri olan bir parçaydı. baekhyun önündeki ayaklı mikrofon ile dans eder gibi kendine çekiyor ve şarkıyı yaşıyordu. en sonunda şarkı yavaşladı ve Renjun tek odağına bakarken koyu gözler de genç çocuğa döndü. Lucas bir kez tellere vurdu ve önündeki mikrofona eğildi.

"seni sevdim, seni sevdim, bu doğru.
senin gibi olmak, yaptıklarını yapmak istedim.
burada yaşadım, burayı sevdim.
doğru olduğunu sandım."

yaklaşık yarım dakika sonra şarkı tamamen bitmişti. herkes küçük alkışlar eşliğinde grubu tebrik ederken lucas, zaten yere yakın sahneden atlayıp, indi. nereye gittiğini herkes biliyordu. yaklaştı ve yaklaştı. en sonunda gölgesi ile vücudunu kaplayabileceği küçük çocuğun karşısındaydı. "affettin mi beni?"

ve Renjun şunu farketmişti, affedemediği lucas değildi, kendisiydi.

____

profilimde bir luren daha var bakmayı unutmayın. gerilim, cinayet seven varsa baksın özellikle.

gün çiçekleri güne küstüğünde | lurenWhere stories live. Discover now