arkadaşın olmak istemiyorum

401 49 24
                                    

dudaklarını öpmek istiyorum.

kapak nasıl olmuş? kötüyse lütfen söyleyin.

john gözlerini kolunun altında titreyen telefonla açtı. ekranı kendine çevirdiğinde saatin daha altı olduğunu ve alarm çaldığını  farketti, telefonu kenara fırlatırken göğsüne kıvrılmış uyuyan jaemin'i rahatsız etmemek için kıpırdanmadan yüzüne bakmaya çalıştı küçük olanın. dün gece annesinden zorla izin alıp şehirde kalmıştı jaemin. john da kendi evine götürmek yerine otele getirmişti. o anları hatırladığı an sırıtması yüzüne yapışıp kaldı. jaemin, john'un vücuduna göre küçücüktü, ufak tişörtü çıkarırken parçalayacaktı sanki büyük olan, pantolonu ince bacaklardan öyle hızlı çekmişti ki, beyaz bacaklar kızarmıştı. narince uyuyan küçüğün boynuna dokundu, bunları gizlemeleri gerekecekti çünkü mor değil siyaha dönüşüyorlardı izler.

Jaemin her an utançtan yüzünü kapatmaya çalışmasına rağmen, John içine girerken kucağına almıştı küçük olanı. Sıkıca tutmuştu incecik belinden, Jaemin'in gözleri kayarken, sesi arkada çalan şarkıya karışmıştı. John o anları tekrar yaşıyor gibi yavaşça kalçasına dokundu sevgilisinin ve Jaemin sanki bunu bekliyormuş gibi gözlerini açıp, irislerini kendisine bakan adama çevirdi. "günaydın john.. hyung?" kıkırdarken biraz doğrulup boynunu öptü ve kalçasında olan eli tutup beline bastırdı, John küçüğün de istediğini anladığında boynuna yaslanan çeneyi boş eliyle kavrayıp dudaklarını emmeye başladı. bir döngüydü bu, eğer başka bir hayatta yaşıyor olsalar john, jaemin'i hiç rahat bırakmazdı.

Birkaç saniye sonra geri çekildiklerinde John dünden beri aklına takılan soruyu sormaya karar verdi. "Jaem? Senin tek başına şehre inme iznin yok? Kiminle geldin buraya?"

"Geldim işte." az önce neşe saçan küçük, yüzü düşmüş bir şekilde cevap verdi. Yalan söylemek istemiyordu, ayrıca aklına yalan da gelmiyordu, John gözlerini çekmeden bakmaya devam edince pes edip, gerçeği söyledi. "Wong Yukhei ile geldim."

John öfke ile yerdeki tişörtüne uzandı, "Sana inanamiyorum Jaemin. Lucas buraya geliyor ve sen bana söylemiyorsun. Ya Renjun'in yanına gittiyse? Cidden sana inanamıyorum." Hırsla kemerini de aldı ve pantolonunu düzeltip, taktı. Eve gidip, kontrol etmesi gerekiyordu.

"Ne olmuş Renjun'in yanına gittiyse?" Ayağı yere değmezken, yataktan zorla yere bastı ve giyinen adamın önünde dikildi. "Lucas buraya sevdiği adamı görmeye geldiği için suçluysa, bende suçluyum değil mi?"

"Güzelim, aynı şey değil. Sen bağımlı bir sikik değilsin." Saçlarını parmaklarıyla taradıktan sonra, oduncu gömleğini sevgilisinin çıplak vücuduna giydirip, saçlarına bir öpücük kondurdu ve kapıya yöneldi. Gidiyordu. Eğer Lucas hala Renjun ile beraberse John onu orada öldürürdü. Bunu engellemesi gerekiyordu. Kenarda duran masaya elini çarptı bilerek ve kendini yere bıraktı. "Ah."

John gözleri kocaman olmuş bir şekilde geriye döndü ve hızlıca yere düşen Jaemin'i kucakladı. "Jaem, ne oldu? Jaem?"

Küçük iyi bir oyunculukla yüzünü buruşturdu. "Yürüyemiyorum, kalçam çok acıyor. Beni kasaba durağına götürür müsün?" John başını salladı ve Jaemin Lucas'ın bir an önce kasabaya dönmesi için dua etti içinden.

(Bir saat sonra)

"Lucas, Lucas!" küçük elleri ile uyuyan sevgilisinin kolunu sarsamaya devam etti Renjun. "Yukhei, uyan artık." Büyük olan zorla gözlerini açıp, uyku sersemliği ile doğruldu. "Gün güzeli? Günaydın."

"Lucas saat yedi buçuk olmuş. Hemen gitmen gerek."

Yukhei hala uykuluyken başını salladı ve yataktan inip zaten giyinik olan kıyafetlerini düzeltti. Renjun de yanında, dâr odanın içinde sağa sola gidiyor, heyecanla tırnaklarını kemiriyordu.
Lucas hazır olduğunda küçük olana dönüp yanaklarını kavradı ve hızlıca dudaklarını emip geri çekildi. Gitmesi gerekiyordu, yakalanırlarsa çok kötü olacaktı. Ama gözden kaçırdıkları bir şey vardı. Zaten yakalanacaklardı, çünkü John, çoktan Jaemin'i kasabaya göndermiş, sokakta eve doğru geliyordu.

"Bu ceket sende kalsın gün güzeli." dedi büyük olan ve kot ceketini masanın üzerine bırakıp, pencereyi açtı ve dışarıya atlamaya hazırlandı. Sonunda indiğinde, Renjun iyice pencereden sarkıp elini tuttu sevgilisinin ve bir öpücük kondurdu elinin üstüne.

O sırada eve yaklaşmış olan John pencerenin önündeki adamı gördüğü an, hiç ses çıkarmadan hızlıca yaklaştı. Abisinin geldiğini Renjun bile farketmezken, John büyük olanın omzundan tutup geriye çekti ve yanağına bir yumruk salladı. Pencerede eli havada kalan Renjun büyük bir çiğlik attığında karşı evin pencereleri açıldı. Tüm mahalle, sesin sebebini izlemek için pencerelere koşmuştu.

"Orospu çocuğu."

Lucas daha ne olduğunu kavrayamazken, tekrar bir yumruk yedi ve birkaç adım geriye gitti. "Senin burada ne işin var şerefsiz pezevenk?" John tekrar karşısında duran adamın yakalarını kavrayıp duvara çarptığında Lucas hiç-bir şey yapmadı. Renjun ağladı, sokağa inmeye çalıştı ama annesi kolunu sıkıca kavramıştı, hareket bile edemiyordu. "Şimdi siktir git buradan."

Genç adam ağzına biriken kanı yere tükürdüğünde az önce atladığı pencereye gülümseyerek baktı ve ağlayan sevgilisine seslendi.

"Ağlama gün güzeli. Seni ölsem bırakmam ben."

gün çiçekleri güne küstüğünde | lurenWhere stories live. Discover now