4 ԅ matchless

195 39 13
                                    


W i n t e r N i g h t

❄️


Ölüm...

Ölüm ceza mıdır yaptığın şeylerden dolayı daha fazla yaşamamana karar verilmesinden, yoksa ödül müdür sonunda çektiğin tüm acılardan ve üzüntülerden kurtulmanın zamanının gelmesinden?

Ödül müdür, ceza mıdır....

Melek midir, şeytan mıdır...

Ji Yeong kafasını iki yana sallayıp düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı ve o daracık yolda ki banka oturdu. Bu sefer ilk gelen o olmuştu, diğer seferlerin aksine. Boynunda asılı olan fotoğraf makinesiyle birlikte tekrar ayağa kalkıp ağaçlara yaklaştı ve kamerayı hafif yukarıya doğru tutarak gelen ışık sayesinde yağan karların da görünmesini sağladı.

Çektiği fotoğrafa bakıp hafif tebessüm etti ve bu sefer diğer tarafa ilerleyip küçük pembe çiçeğinin yanına eğildi. Telefonunun flaşını açıp güzel bir açıdan tuttuktan sonra o fotoğrafı da çekti. Ayağa kalkıp arkasını dönmüştü ki karşısında gördüğü Taehyung yüzünden korku dolu bir çığlık atmıştı.

Bu çığlık Taehyung'un gülmesini sağlarken Ji Yeong elini kalbinin üstüne koyup derin bir nefes aldı.

"Neden sessiz sessiz geliyorsun! Yüreğime indi ya!" Taehyung'a ters bir bakış atıp gözlerini devirmişti ama ardından dayanamayıp o da gülmeye başlamıştı.

"Ah... Özür dilerim, çok odaklanmış görünüyordun, bölmek istemedim." Taehyung mahçup bir ifadeyle konuştuğunda Ji Yeong onun tatlı suratına gülüp kafasını sağa sola salladı.

"Hayır, önemli değil..."

"Ne çekiyorsun?" Ji Yeong fotoğraf çekme konusunda kötü olduğunu ilk günden ona söylemişti, bu alanda uzman olan birine kendi kötü çekimlerini göstermek istememesi de gayet normaldi.

"Hiç, öylesine birkaç şey..." Ji Yeong utançla gülümseyip fotoğraf makinesini tekrar boynuna astı.

"Bakabilir miyim?" Taehyung'un merakla bakan yüzü Ji Yeong'dan cevap beklerken, anlamıştı aslında. Ona ilk gün fotoğraf çekme konusunda kötü olduğunu söylediğinden göstermek istemediğini anlamıştı ama yine de Ji Yeong'un cevabı onu fazlasıyla sevindirmişti.

"Hmhm..."

Taehyung, Ji Yeong'un boynunda asılı olan makineyi çıkarmadan eline aldı, böylece ikisinin de arasında santimlik mesafe kalmıştı. Ji Yeong'un nefesi bu yakınlıktan dolayı kesilirken aynı zamanda kendisini ateş bastığını da fark etmişti. Taehyung ise tüm dikkatini baktığı fotoğraflara vermişken her fotoğrafta daha da gülümsüyordu.

"Tanrım, Ji Yeong bunlar çok güzel... Sen buna mı kötü diyorsun?" Ji Yeong şaşkınlıkla ona bakarken güldü hafifçe.

"Bana sakın onların güzel olduğunu söyleme, kendi halimde çekiyorum. İşinde uzman olanlar tarafından beğenilmesi imkans-"

"Değil. Hiçbir şey imkansız değil, inan bana bunlar gerçekten harikalar..." Taehyung içten bir şekilde gülümseyip hayranlıkla konuşurken Ji Yeong git gide kendini ateş bastığını hissediyordu.

Çünkü içindeki ateş git gide büyüyordu. Alevler her yeri sarıyordu, kalbinin etrafını çerçeve misali sarmış, tamamen içeri girmeyi hedefliyordu.

"Teşekkür ederim... Şey, otursak mı?" Taehyung Ji Yeong'un utandığını anladığında fotoğraf makinesini yavaşça bırakıp başıyla onayladı onu.

İkisi de tekrar banka oturduklarında Ji Yeong titrek bir nefes alıp makineyi boynundan çıkarıp kenara koydu. Bir süre sessiz kaldılar, nedensizce konuşmadılar. Ama rahatsız da hissetmiyorlardı çünkü nasılsa birlikteydiler.

Taehyung aklına gelen şeyle sessizce makineyi eline alıp biraz geriye doğru eğildi ve gelen ışığın mükemmel açısını kaçırmadan hemen onun fotoğrafını çekti. Ardından makineyi eski yerine koyup arkasına yaslandı. Rahatsız hissetmeye başlamıştı bu sessizlikten dolayı.

Ji Yeong, başından beri düşündüğü şeylerin ağırlığına artık dayanamazca derin bir nefes almış ve usulca kafasını Taehyung'un omzuna yaslamıştı. Taehyung şaşırmamıştı nedense ama elini de onun omzuna sarıp kafasını yan bir şekilde onun kafasına yaslamıştı.

Ji Yeong kendini ruhsal açıdan yorgun hissediyordu, ama Taehyung ona bir ilaçtan bile fazlasıydı. Tek bir bakışı, gülümsemesiyle yüreğini huzur dolduruyor ve içini rahatlatıyordu. Bu seferde anlamıştı, kötü hissettiğinde sevgisinin altına sığınabileceği tek kişi Taehyung'tu.

"Taehyung, ölmek sence ödül müdür yoksa ceza mı?" Tarhyung, sorunun aksiliğiyle bir süre sessiz kaldı. Ardından derin bir nefes aldı tekrar.

"Bence cezadır. Çünkü... Nefes alabiliyorken, mutluluğu, huzuru tadabiliyorken o hayatın elinden alınması kadar kötü bir şey yoktur. Bazen üzülebilirsin, kırılabilirsin, çaresiz, bıkmış hissedebilirsin ama... Hayatın tadı tuzu da bu değil mi ki? Düşünsene, ömür boyu hep mutlusun, hiçbir şey olmuyor. Ders almanı sağlayacak, bazı taşların yerine oturmasını sağlayacak, hayatı öğrenmeni sağlayacak şeyler yok. Nasıl olurdu sence, hm?"

Ji Yeong sessiz kalıp bir süre dediklerini düşündü, haklı mıydı? Haklıydı. Huzuru ve mutluluğu bulmuşken sahip olduğu hayatın elinden alınması çok kötü olurdu.

"Sanırım haklısın, çok sıkıcı ve boş olurdu..." Taehyung anlamıştı, Ji Yeong'un kötü hissettiğini, bir şeyleri düşündüğünü ve desteğe de ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Kardeşine yaptığı bir şeyi yapmak istedi, ona iyi geleni denemek istedi ve uzunca bir nefes çekip güzel sesini melodiler mırıldanarak sundu ona.

Ji Yeong'un gözleri huzur ve mutlulukla dolarken, duygulandığını da hissetmişti.

Taehyung, sen eşsiz bir şeysin... Eşsiz bir kalbin, sevmeye kıyamayacağım bir kalbin var. Ve bu; benim asla ama asla kaybetmek istemeyeceğim bir şey...

winter night [kth] ✓Where stories live. Discover now