2. BÖLÜM - MÜHÜR.

29.9K 2.4K 1.8K
                                    

Keyifli okumalar... Yorumlarınızı eksik etmezseniz çok mutlu olurum.

🐺

"Erik darı gevrektir, Erik dalı gevrektir. Amanın basmaya gelmez, Haydi basmaya gelmez... "

Ebru ile karşılıklı oynadığımız Erik dalı'na elimdeki kaşıkların şıngırtısını da ekledim.

"Elin kızı naziktir, Elin kızı naziktir. Amanın küsmeye gelmez, Haydi küsmeye gelmez... "

Kendi etrafımda dönerken, "Hobaa," diye istemsizce bağırdım.

Ebru da kıvırta kıvırta, "gönder baba nakaratı," diye eşlik etti.

"Eller oynasın eller, diller kaynasın diller. Eller ne derse desinler, o dillerini yesinler. Eller oynasın eller, diller kaynasın diller. Eller ne derse desinler, o dillerini yesinler."

Soluk soluğa çalan müziği kapattım ve bedenimi mutfağın zeminine bıraktım. Dün görüp şahit olduğumuz şeylerden beridir evde sürekli bir oyun havası açıp delicesine dans ediyor, Czn Burak gibi sürekli sırıtıyorduk.

Hala inanmıyorduk!

Arada acaba fazla umutlanmasak mı diyorduk ama adamlar 50 merte mesafedeki fısıldayışımı duymuştu! Nereye umutlanmayalım ayol, nereye? Her şeyi geçtim, bir büyükleri tekerlekli sandalyedeydi. Kesinlikle kurt adamdı anacım bunlar. Başka açıklaması olamazdı bu olanların.

"Yalnız geç kalıyoruz ha," diyerek doğrulan Ebru ile saate baktım ve haklı olduğunu görerek masanın üstündeki canım anamın gönderdiği halis mulis ev saçlasının sürülü olduğu ekmeğimi bir tıkışta ağzıma attım. Ebru da benim aksime çayını höpürdeterek içti ve hemen yağmurluğunu falan alarak hazırlandı.

Ben de ona yetiştim ve beş dakika içerisinde hazırlanarak evden çıkmış bulunduk. Kol kola girmiş okula doğru yürürken yanından geçtiğimiz her kasaba sakinine selam vermeyi eksik etmiyorduk. Taşınalı çok kısa sürmüştü lakin herkesle iyi anlaşıyorduk ve bolca da seviliyorduk valla.

Ee, Türk kanı vardı bizde. Sıcak kanımıza çabuk ısınıyorlardı haliyle.

Okula geldiğimizde bu sefer ayrılmadık çünkü ikimizin dersi de şu malum kurt adam Fizik hocasıyla idi. Sınıfın olduğu kata çıkmak için merdivenlere yöneldiğimiz esnada öğretmenler odasından çıkan Fizik hocamız dikkatimizi dağıttı. Ebru ile bir saniye kadar bakıştık ve aynı anda hocaya doğru ilerlemeye başladık.

Ebru ve ben, "Günaydın hocam," diyerek tam yanından geçip gidecektik ki, bize çevrilen bakışları Ebru ile çakıştığında ikisi de donakaldı.

O saniyelerde zamanın durduğuna yemin edebilirim. Adını bilmediğim hocamızın mavi gözleri, arkadaşımın ela gözleriyle çakışmıştı. Şimşekler ortamda cirit atıyordu sanki. Öyle bir elektrik peyda olmuştu ki aralarında, birine dokunsam çarpılacak gibiydim Allah'ıma.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken ikisinin de sanki o an orada yalnızca birbirleri varmış gibi bakışmaları bana ufak bi ayıp olmadı değil. Derken Fizik hocamızın gözlerinde yaşanan kırılmayı gördüm. Mavi gözlerinden duygular öyle hızlı akıp gidiyordu ki, birini bile durdurup ne olduğunu anlayamadım ama şuna emindim ki o an, orada, onun için yalnızca ve yalnızca Ebru vardı.

Gözleri sanki Ebru'ya sana aidim der gibi bakıyordu. Sen benim için bu dünyadaki tek şeysin, der gibi... Seninim, der gibi.

Mavi gözleri anlık bir kararma yaşadığında eli kalbine gitti ve göğsüne örtülü gömleğinin kumaşını var gücüyle sıktı. Çenesi anında kasılırken sonunda bakışları Ebru'dan düştü. Göz ucuyla Ebru'ya baktığımda irkilmişti, sanki bir rüyadan uyanmış gibiydi.

PABUCUMUN MÜHRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin