3. BÖLÜM - ORMAN.

30.4K 2.3K 3K
                                    

Keyifli okumalar... Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

🐺

Kesik kesik duyduğum insan seslerinin arasında hissettiğim iki şeyden biri başımdaki ağrıyken diğeri de sağ - sanırım sağ olmalıydı- elimde hissettiğim eldi.

Gözlerim en nihayetinde açıldığında beynimin içinden tüm hücrelerime bir isim yayıldı.

Boris Garcia.

Harelerim keskin ışığı kendilerine misafir ederken Ebru'nun sesini duydum. "Uyandı," diye bağırdı heyecanla. Bakışlarımı zor bela sesinin geldiği yere çevirdiğimde elimi tutan kişinin o olduğunu gördüm. Ela gözleri kızarmıştı. Bir dakika, ağlamış mıydı o? Bayılmamdan fazlasıyla korkmuş olmalıydı.

Neşesini hafif de olsa yerine getirmek için Tükçe, "Ne ölmesi kardeşim? Bayılmışım alt tarafı hııammına," dedim.

Dediklerim karşısında arkadaşım ufak bir kahlaha atarken uzandı ve beni yanağımdan öptü. Tam o esnada yalnız olmadığımızı farkettim. Herkes buradaydı. Hatta o sonradan gelen, Chrislerin düşmanı olduğunu anladığım kişiler bile...

Amy endişeyle yanıma geldi. "İyi misin biraz daha Çağla?" diye sordu.

"İyiyim canım," diye onu yanıtladım. "Ama sırtımı dikleştirirseniz daha iyi olacağım," dememle Hazel hemen yanımda bitti ve Ebru ile yastığımı düzelterek daha dik bir konuma gelmemi sağladılar. Bu sayede odada bulunan herkesi daha net görebildim.

Onları gördüğümde hissettiğim tek şey büyük bir gerilimdi. İki sürü arasında sandığımın da aksine daha büyük bir düşmanlık vardı. Bu, beni korkuttu. Çünkü kafam yeni yeni kendine geliyor olsa da Ebru'ya mühürlenen kişinin belki de en büyük düşmanı bana mühürlenmişti. Bunun farkındaydım ve bu götümü tutuşturmuyor değildi.

Ah hadi ama, biz Ebru ile böyle hayal etmemiştik ki.

Bu düşünceyle ağlayacak gibi olduğumda direkt onunla bakışlarım çakıştı.

Boris Garcia ile.

Hayatımda hiç görmediğim bir insanın ismi tek bir bakışla zihnime düşmüştü. Bu nasıl olabilirdi?

Koltuğa yayvan bir şekilde oturmuş, o erkeklere haas olan bacak hareketini yapmıştı. Bana olan bakışları ise o kadar yoğundu ki içim titredi. Anlık gelen ağlama dürtümü o da hissetmiş olmalı ki anında kaşları çatıldı.

Siyahlarımı grilerinden çekerek diğerlerine baktım. "Ne oldu bana?" diye sordum usulca.

Sorumla birlikte Lucas hafifçe öksürerek mahcup bir ifadeyle bana baktı. "O an girdiğim şokla elimdeki topu denize fırlatacakken yanlışlıkla senin kafana fırlattım. Özür dilerim Çağla."

Boris'in o esnada Lucas'a büyük bir sinirle baktığını farkettim. Bir elini sıkıca yumruk yapmış, sol bacağını sabırsızca sallıyordu. Bıraksak dövecekti herhalde çocuğu. E ama şimdi Boris de haklı. Kıyamadı tabii müstakbel karıcığına...

Onu umursamadım ve Lucas'a dönerek gülümsedim. "Önemli değil Lucas," diye mırıldandım. Ardından başımı yan taraftaki pencereye çevirdiğimde havanın karardığını gördüm. "Geç olmuş," dedim Ebru'ya dönerken. "Biz en iyisi artık evimize gidelim."

Hazel, usulca omzuma dokundu. "Bu gece misafirimiz olamaya ne dersiniz?"

İnce düşüncesi beni gülümsetirken tam onu red edecektim ki benden önce Boris'in sesi duyuldu. "Olmaz."

Ona kaşlarımı çatarak baktım. Ona neydi ki?

Sinirle bir homurtu koyveren Drew, "niyeymiş?" diye sordu haklı olarak.

PABUCUMUN MÜHRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin