XVI. MEZAR TAŞLARI

462 81 116
                                    



  Zamanın hangi saate vurduğunu bilmiyordum.
Takvimin hangi yaprağındaydık, haftanın hangi günündeydik, bilmiyordum.
Mevsimler, yıllar, aylar, günler, dakikalar hiçbiri ilgilendirmiyordu beni.
Zaman da hayattaki her şey gibi yanılsamadan ibaretti. Birileri günlere sınırlar çizmişlerdi ve saatlere... Ben şu anda, ne geçmişe inanıyordum ne de geleceğe.
Bir gün, kendi takvimlerinden bir yaprağa bakarak ölüm tarihime hükmedeceklerdi. Vah, diyeceklerdi. Kızcağız şu kadar yıl, şu kadar ay yaşadı. Yelkovanın akrebin peşinde yorulduğu bilmem kaçıncı devrede öldü.
Oysa zamanları devirmek yaşamak değildir dostlarım. Çok azları bunun buruk farkındalığını kalplerinde hissedeceklerdi.

  Hayatımın zaman takvimini tutmayı ilk ne zaman bırakmaya karar vermiştim, hatırlamıyordum. Gurur Faysal ise hayatıma girerek ve bana oldukça uzağında bulunduğum yeni pencereler açarak tamamıyla elimden almıştı zaman takvimimi.

"Gurur..." diye seslendim, "Öldüğümde mezar taşıma yaşımı yazmayın."

"Uçurum" kafede, birer tane daha  kahve söylemiştik ve Gurur üzerime şal aldırmıştı. Burada, ağaçların arasında, yıldızların altında sessizliğe karşı oturuyor olmaktan şikayetçi değildim fakat ne sebeple hala oturuyor olduğumuzu da bilmiyordum.

Gurur, düşünceli bir şekilde eğdiği başını kaldırarak, "Neden bana vasiyet bırakıyorsun?" diye sordu.

Omzumdaki şalı çeneme kadar çekerek içine biraz daha gömüldüm. Açıkta kalan sol elimde dumanları tütmekte olan kahvemin fincanı vardı.

"Şimdi aklıma geldi." dedim. "N'olmuş?"

"Ölmeyeceksin, korkma." dedi Gurur, kısılan gözleriyle. "Sana her şeyi anlatmamalı mıydım acaba?"

"Zaten her şeyi anlatmadın ki! Birileri beni öldürmek istiyormuş, sen de koruyacakmışsın..."

Gurur, kaşlarını kaldırarak başını salladı. Şu an ne düşündüğümü veya da neler hissettiğimi anlamaya çalışıyor olabilirdi. Bakışları yüzümün her bir noktasında gezindiğinde bu durumdan rahatsızlık duyduğumu fark ettim.

"Neden yaşını yazmayayım mezar taşına?"

Sorusu afallamama sebep oldu. Ben ona yalnızca isteğimi söylüyordum, nedeniyle niçin ilgileniyordu ki?

"Sen sadece dediğimi yap. Nedenine karışma."

"Nedenini söylemezsen mezarının her yerine yaşını yazarım."

Gurur'a sıkıntılı bakışlar attım. İçim giderek birbirinden bunaltıcı hislerle dolmaya başlıyordu. Birkaç saniye ne diyeceğimi bilemeyerek parmak uçlarımı kahve fincanının etrafında gezdirdim.

"Yaş, sayıdır sadece. Ne kadar yaşadığımız anlamına gelmez." Sesim pürüzlüydü. Dostlarım! Niçin yarın ölecekmişim gibi iç sıkıcı duyguların kapanına kısılıp kalmıştım, bilemiyordum.

"Haklısın... Ama mezar taşından ne kadar yaşayıp yaşamadığının anlaşılmasının ne önemi var?"

Gurur, geniş omuzlarını öne doğru eğmiş, yorgun gözlerinde merak taşıdığı belli olan bakışlarıyla, belki de karşılaşmamızdan bu yana bana en ilgili haliyle bakıyordu.

Sorusu üzerine omuz silktim. Ben de tahta masanın üzerine doğru hafifçe eğilerek, istemsizce, Gururla aramızdaki mesafeyi kapatmıştım.

"Önemi yok. Ama sanırım orada yazacak olan sayı beni korkutuyor." diye itirafta bulundum. "Benimkinden az ya da çok yaş sayılarının yazdığı mezar taşları olacak, etrafımda..." Duraksayıp yutkundum.

KANUNSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin