TRNC 2 -19-

720 63 44
                                    

Fantastik Dylmas kurgusu yazdım, yorum ve vote az geldi. Beğenmediniz gibi düşünüyorum.

Oy verip yorum yapın da bu yazar mutlu olsun.








Anlamıyordum.

Birden neden beni görmek istediğini anlamıyordum. Ve işin komik tarafı şimdi onu yanımda istemeyen bendim.

Devasa okyanusu gören bir tepede, bilmem kaçıncı biramdaydım. Gelmişti, yüzüne bile bakmadan koşarak geçip gitmiştim yanından. Kaç saattir dışarıda olduğumu bilmiyordum. Buraya da otostop çekerek gelmiştim zaten.

Artık çalmayan telefonumun ekranından saate baktığımda, gece yarısına yaklaştığımızı farkettim. Ana ekran. bildirimlerle doluydu. Dylan'dan otuz beş cevapsız çağrı ve on yedi sesli mesaj. Stephan'dan da bir yirmi tane daha. Diğerleri de birleşince, yüze yakın cevapsız çağrım ve mesajım vardı.

Amına koduğumun pezevengi ne alaka bilmiyorum ama o bile aramıştı.

Biradaki son bir yudumu da kafama diktim ve teneke kutuyu kenara fırlatıp bir başkasını açtım. Sarhoş olursam unuturdum. Canım yanmazdı. Ve her şey daha güzel olurdu. Yıllardır alıştığım düşünce buydu zaten. Acıları erteleyerek geçtiğine inanıyordum.

Arkamdan yaklaşan araba sesini duyduğumda başımı çevirmedim. Araba durdu, kapısı açıldı ardından. Adım sesleri yaklaşmaya başladı, ona döndüm. Kahveleri kahvelerimde dolaştı bir süre. Ardından yanıma oturdu, poşetten bir bira da o aldı kendisi için.

Kolunu omzuma atıp beni göğsüne çektiğinde engel olmadım, başımı göğsüne yasladım. Burnunu saçlarıma gömüp kokumu içine çekti. "Sana hiç çok güzel koktuğunu söyledim mi?" Yüzümde bir gülümseme yayıldı.

"Defalarca." Gülüşünü hissettim hafif.

"Tekrar söylüyorum." Başını hafif eğip dudaklarını yanağıma bastırdı ve bir süre çekmedi. "Çok güzel kokuyorsun." Gülümseyerek başımı başına çevirdiğimde dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Nazik ve yavaşça öperken elimdeki bira kutusunu bırakıp, elimi saçlarına daldırdım.

Bir süre sonra dudaklarını dudaklarımdan ayırıp, yüzüme küçük öpücükler kondurmaya başladı. Dudaklarıma yayılan aptal gülümsemeye engel olamıyordum. Bir süre sonra geri çekildi.

"Üzgün müsün?" diye sorduğunda olumsuz anlamda başımı salladım.

"Neden üzgün olayım ki?" Saçlarımı düzeltti.

"İçine attığını biliyorum." diye fısıldadı alnımdan öperken. Geriye çekildi. "Üzüldüğünün farkındayım." Elleriyle yüzümü kavradığında omzumu silktim. Artık umursama yetimi kaybetmiş gibi hissediyordum.

"Yıllarca üzüldüm de ne oldu?" diye fısıldadım. Sesim titremişti ama ağlamak istemiyordum bu sefer. Boğazımı temizledim. "Sadece hayal kırıklığı. Elimde olan tek şey bu." Gözümden bir damla düştüğünde güldüm. "Hem de boşu boşuna. Ne elde ettim ki umursayarak, bir daha umursayayım?"

"Belki bu sefer..." dedi akan göz yaşımı silerken. "Belki bu sefer o senin için çabalamak istiyordur. Baban."

"Onları tanımıyorsun." dedim göz yaşlarım düşmeye başlarken. "Şerefsiz iş koliğin teki. Seni seviyorum, dediğimde küçücük çocuğun sevgisinden korkup terkeden bir pislik." Kesik bir nefes aldım. "O sevmez Dylan. Annem ve babam iğrenç insanlar ve tam da birbirlerini bulmuşlar. Yüzlerini bile görmek istemiyorum. Benden uzak olsunlar yeter."

"Konuşmak istemez misin onunla?" Olumsuz anlamda başımı salladım.

"Hiç istemem."

"Tamam, konuşma." Kollarını bana sarıp elimdeki birayı aldı ve kenara bıraktı. "Ama şunu bil ki, insanlar değişebilir Thomas. Babanın gözlerini gördüm. Değişmek istiyordu."

"Bu konuyu konuşmak istemiyorum." Başını sallayıp saçlarımdan öptüğünde huzurla gözlerimi kapattım.

Araba sesini duyana kadar.

Başımı göğsünden çekip yanımıza gelen arabaya baktım. Dylan dişlerini sıkıyordu, ayağa kalktı beni bırakıp. "Sana beni takip etme dedim!" diye bağırdığında arabadan indi.

"Oğlum..." Nefes alış verişlerim dediği şeyle hızlanırken ayağa kalktım. Buraya nasıl gelmişti?

"Sen..." Geriledim. "Sen ne cüretle..."

Mavi gözlerini endişeyle bana dikti. "Thomas dur, aşağı düşeceksin!" Uçurumun dibinde olduğumu fark ettiğimde durdum. Dudaklarımdan alaycı bir kahkaha yükseldi.

"Aşağı mı düşeceğim?" Kahkahalarla gülmeye başladım dediği şeye. "Aşağı düşecekmişim!" Komik geliyordu. On yedi yaşımda bileklerimi kesmeme rağmen beni hastanede bile görmeye gelmemişti.

"Sevgilim ne yapıyorsun?"

"Umrunda mı?" dedim gülerek mavi gözlerine bakarken. Sertçe yutkundu. "Aşağı düşsem ne olur amına koyiyim?" Alay dolu, "Yoksa ağlar mısın?" diye mırıldandım. "Tek oğlun, seni seviyorum demekten aciz olduğun oğlun ölmüş olur en fazla."

"Thomas..."

"Kes." diye böldüm lafını. "Karşında, senden sevgi dilenen o çocuk yok artık." Kırıldığını gördüm ama benim yirmi yıldır yaşadığımın yanında bir hiçti. "Şimdi siktir git o karının yanına. Sizin sevginiz sadece sizin iğrençliğinize ait. Bundan sonra da bir daha gelme."

"Ben..." Sertçe yutkundu. "Seni seviyorum Thomas." Yüzümdeki katı ifade silindi yavaşça. Dylan'ın bana yaklaştığını saniyeler sonra farkettim. Beni sıkıca tuttuğunu farketmem uzun sürdü.

Titreyen dudaklarımı araladım. "Beni seviyor musun?" Gözlerinden yaşlar süzülürken başını salladı.

"Bırak telafi edeyim." dediğinde gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı tekrar.

"Neyi telafi edeceksin?" diye fısıldadım. "Yaşayamadığım çocukluğumu mu?" Dizlerimin üzerine düştüğümde Dylan kollarını sardı bana sıkıca. "Git artık." diye fısıldadım.

"Thomas..." Ellerimi saçlarıma geçirdim çaresizlikle.

"Yalvarırım git."

"Ben..."

"Git artık!" diye bağırdım kendimi yırtarcasına. Hıçkırıklarım dudaklarımdan dökülmeye başladı. "Yüzünü görmek istemiyorum, yalvarırım git!" Gözlerimi kapattım acıyan kalbimle. "Git!"

"Andrews git!" diye bağırışı yükseldi Dylan'ın arkamdan. "Görmüyor musun, git işte!" Başımı göğsüne yaslayıp kendimi durdurmaya çalıştım ama işe yaramadı.

Arabanın uzaklaşma sesi geldiğinde yanlız kaldığımızı anladım. "Tamam, gitti." diye fısıldadı titreyen sesiyle. Başını omzuma koyduğunda, omzuma düşen göz yaşlarını hissettim.

Bu kadar kolay değildi. Bir çocuğun çocukluğunu mahfedip, intihara meyilli bir manyak yetiştirip, her şey kolaymış gibi seni seviyorum ile bitiremezdi geçmişi.

Benim acım yirmi yıldır geçmiyordu. Biraz da o acı çekse, çok güzel olurdu.











Hüğ.

Nasıl olmuş?

Ne olacak?

the rain never came [bxb] •dylmas [Tamamlandı]Where stories live. Discover now