0,3

319 55 16
                                    

nihayet bir duygu uyanmıştı varlığımda, nihayet alevler fışkırıyordu ru­humdan, bir yürek içimde çırpınıyordu! bütün bu sefa­letin ortasında aklım karışmış, kendimi esenliği ve baharı çağrıştıran bir duyguya kaptırmıştım...

nihayet bir duygu uyanmıştı varlığımda, nihayet alevler fışkırıyordu ru­humdan, bir yürek içimde çırpınıyordu! bütün bu sefa­letin ortasında aklım karışmış, kendimi esenliği ve baharı çağrıştıran bir duyguya kaptırmıştım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

yataktan çıkmamış bir halde sırf ses olsun diye açtığım televizyonda, çoktan ezberlemiş olduğum haberler kulağıma ilişiyordu. meteorla çarpışmamıza yalnızca 14 gün kalmıştı. bütün bunlar koca bir şaka gibi gelirken histerik bir gülüş bırakmıştım sessizliğin ortasına.

çok geçmeden sessizliği bölecek asıl sesi, zil sesini duymuştum. yerimden fırlayıp sandalyede duran hırkayı omuzlarıma almış ve kapıyı açmaya ilerlemiştim. delikten bakıp onu gördüğümde ellerim heyecanla kapının koluna gitmişti. kapıyı açıp bakışlarımı üzerinde gezdirdim.

"erkenden özlemişe benziyorsun hyunjin?"

açık kapıdan içeriye sızan ve sinsice bana etki etmeye çalılan soğuk havaya karşı üstümdeki hırkaya iyice sarılırken kaygılı bir ifadeyle kapımı çalmış çocuğu içeri almıştım. aklından geçen neydi bilmiyordum, anlaşılması güçtü. derin nefesler alıyordu, üzerinde yer yer çamur vardı ve koştuğu belliydi. bir şey diyemeden birbirimize bakmaya devam ediyorduk öylece. sırtım kapanan kapıya yaslı ona ve onun gözlerine bakıyordum.

"geceden beri aklımdasın, karanlıklar bile yetmedi gün ışığına benzeyen seni aklımdan çıkarmama. uyanır uyanmaz geldim felix. aydınlat, çok istersen yak aciz olan beni güneş benliğinle."

söylediklerine gülümsemekle yetinmiştim. aynı şeyleri yaşamıştık besbelli.

adını mıh gibi aklımda tutuyorum, büyüdükçe büyüyor gözlerin.

hyunjin günüyle alâkalı, ufak tefek detayları anlatırken onu onaylar sesler çıkarıyordum. bu esnada aklımdan geçen tek şey güzelliğiydi.

gözleri çok güzeldi, olağanüstü hiçbir şey yoktu. ancak her baktığımda beni içine çekiyordu sanki gözleri, içinde kayboluyordum. sıradan kahverengi gözlerdi işte, fakat onun yüzünde bir sanat eseriydi bu gözler. hwang hyunjin güzeldi, insana ait olan bir güzellikten çok dünya denen bataklıkta açan bir çiçek gibiydi güzelliği. farklıydı, olduğu yeri güzelleştiriyordu.

uzun siyah saçları, şekilli bir yüzü ve çilek renginde dolgun dudakları vardı. her daim sarmak istediğim yapılı fakat zarif bir vücudu ve üzerimde hissetmeyi dilediğim uzun parmakları vardı.

onu öylece ne kadar izlediğimi bilemiyorum, bir noktadan sonra zaman algımı kaybetmiştim fakat bu uzun arayışımda bile ona dair bir kusur bulamamıştım. gözlerim o güzel dudaklarına kayarken aramızdaki mesafeyi azaltmıştı.

"ben sana mecburum, hyunjin. bilemezsin."

hâlâ ellerim ellerinde, gözlerime bakarak beni beklediğini gördüğümde sırıtarak ellerimi çekmiştim. ellerimi ensesinde birleştirip dolgun dudaklarında kendiminkileri bastırarak ufak bir öpücük vermiştim.

olumlu bir cevap aldığından dolayı rahatlayan yüzüne bakarken, önce ellerini belimde daha sonra ise dudaklarını hissetmiştim. elleri belimdeki yerini bulup bedenlerimiz beraberce hareket ederken kalbimde oluşan sancıyı görmezden gelmeye çalışmıştım. karnımda bir tırtıl yeni hayatına ulaşmak amacıyla kozasından çıkmaya çalışıyordu sanki.

dolgun kırmızılıklarına bağımlıymışım ve yıllarca mahrum kalmışım gibiydi. önüme altın tepside sunulan bir günah olan dudaklarını, ikimiz de nefes nefese kalıncaya dek öpmüştüm. dudaklarımız ayrılırken ne zaman kapattığımdan bile haberim olmayan gözlerimi aralamıştım, yüzümde sıcak nefeslerini hissediyordum, gülüşünü görüyordum ve .

ona aşık olduğumu düşünmüyordum, içimde bir şeylerin filizlenmeye başlayacağını asla düşünmemiştim. yalnızca kuralları çiğnemenin güzelliğiyle tanışan ufak bir çocuktum o anki hislerime göre.

yakınımdaki yüzüne derin ve hızlı nefesler alarak bakarken elini yanağıma koymuş, nazikçe okşuyordu. yüzünde her zamanki sırıtışını gördüğümde benim de yüzüme bir gülüş yerleşmişti.

"gözlerin bir yangın başlangıcı,
dudakların kırmızı alarm. uğultusu şehre yayılır sokak sokak."

yanağımdaki elini tekrar belime indirerek beni kendisine çekmişti aşina olduğum dizeleri söylerken. şiirine eşlik edip başımı hızla inip kalkan göğsüne yerleştirmiştim.

"tutulsam korkarım, tutulmasam mahvolurum."

söylediğim kelimelerle parmakları sarı saçlarımın arasında gezinmeye başlamıştı, kendimi dokunuşlarına bırakırken gözlerim bir kez daha kapanmıştı.

parmaklarının nazik hareketleri durduğunda başımı kaldırmış ve elinden tutarak koltuğumuza götürmüştüm. orada beklemesini tembihleyerek yatak odamdan ona olabilecek giysiler alarak yanına dönmüştüm.

"üstün başın neden bu hâlde, şimdi bunun hesabını ver."

"baş kaldırdım. tatbikatın ortasında kaçarak kurtuluşuma, sana geldim. dünyanın hâli ortadayken neden bunlara devam ettiğimizi, her şeyin anlamsız olduğunu söyledim. bunun tanrının işlerinden olduğunu ve karışmamam gerektiğini söylediler. ben de kaçtım."

o konuşurken üzerindekileri çıkarmış ve temiz siyah bir tişört giydirmiştim.

"haksız olduğunu söyleyemem."

bu kez onun başı benim omzuma düşerken bağladığı siyah saçlarının omuzlarına salınmasına izin vererek parmaklarımı saç tutamlarıyla meşgul etmeye başlamıştım. rahatladığı belli olacak şekilde iç çekerken kollarını bana sarmıştı.

anlamsızdı, fakat umrumda bile değildi artık. içimden geleni yapmaya karar vermiştim kalan günlerim(iz)de.

ölen bir dünyada yaşamaya başlamıştık ikimiz de, belki de yaşamı birbirimizin kollarında bulmuştuk. belki de yaşam başından beri oradaydı da, ben bunu yeni fark etmiştim.

öyle ya da böyle ilk defa böyle hislerle dolmuştu ruhum. aslında ruhumu tutuşturanın siyah saçlı gence olan hislerim olduğunu bilmeden sadece özgürlük olduğunu düşünmüştüm. her şeyin farkına vardığımda ise çok geç olacaktı. fakat içimde bir panayır, açan çiçekler, yeni doğmuş ceylanlar vardı. içimde bir şeyler doğuyor, uyanıyordu; dünya ölürken.

beyaz zambaklar, hyunlix.Where stories live. Discover now