0,5

275 46 29
                                    

geçmiş zaman; ilk tanışma.

"ah benim değerli kor kıvılcımım, parlayan tatlı ışığım. seni gördüğüm ilk andan itibaren biliyordum ki ben senindim, sen de benim." - too late to say goodbye.

sarışın çocuk kiliseye giriş yaptığı anda kendisini en dipte, insanlara en uzak yerdeki sırada otururken bulmuştu. çekingen yapısından kaynaklı insanların gözünün önünde olmaktan çekiniyor ve bu yüzden bir duvar dibine sığınıyordu her seferinde.

dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuştu, hafiften üşüyordu. kilisenin biraz daha sıcak olmasına içten içe sevinerek ıslak sarı saçlarını gözünün önünden çekmiş ve kafasını yandaki duvara yaslayarak karşısındaki kutsal meryem heykelini incelemeye başlamıştı.

babası kilise papazı olmasına rağmen dini inançları için kiliseye gelmezdi. geldiğinde ise ya babasının gözünü boyamayı amaçlardı ya da şu an olduğu gibi sığınmayı.

ortodoks ilahileri çalmaya devam ederken eski kilisenin gıcırtılı kapısının açılıp kapanma sesini duymasıyla dağılmaya müsait dikkati giren kişiye doğru yönelmişti. siyah saçlı uzun boylu bir delikanlıydı içeri giren. kasabada birkaç kez görmüştü. lâkin haz etmediği bu insan sürüsünden biri olmadığını düşünecek kadar ilgisini çekmemişti hiçbir zaman.

o da kendisi gibi ıslanmış ve siyah uzun saçlarını geriye doğru yatırmıştı. oldukça etkileyici görünüyordu ve şimdiden ne kadar hayranı olduğunu tahmin edebiliyordu felix.

hwang hyunjin ise kendine çevrilen bakışları, özellikle birinin bakışlarını, çekingen bir gülümsemeyle karşılamıştı. kendisine bakan sarışın çocuğun yanına bırakmıştı yorgun bedenini.

o da karşısındaki gibi yağmurdan kaçmayı amaç edinerek girmişti kiliseye. fakat gözleri ara sıra karşılaştıkları güzel sarışına takılınca burada biraz daha uzun kalacağını anlamıştı.

kendine içten içe cesaret vermeye çalışmıştı onunla konuşmak için. bu çabasına karşıt olarak konuştuğunda sesi oldukça rahat ve kendinden emin çıkmıştı.

"buralarda çok sık takılır mısın?"

laubali bir şekilde kolunu oturakların sırt kısmına yaslamıştı. yüzünden eksilmeyen sırıtışı ve tavrına diğer çocuk yüzünü ekşiterek karşılık vermişti.

"her pazar."

siyah saçlı kafasını sallamış ve yanındaki çocuğu baştan aşağı süzerek biraz daha kendi alanına çekilmesine neden olmuştu.

"güzelliğin tanrıyı bile kıskandırıyor olmalı. buna rağmen her pazar onun mekânında mı takılıyorsun?"

"tanrı yok."

ufak oğlan ilgisizce ona cevap verirken hyunjin gerçekten güzelliğini izlemeye odaklanmıştı. özenle değdirilmiş fırça darbelerinden oluşmuş gibi görünen çilleri, ufak bir burnu ve her şeyi gizleyen kayıtsız maskesinin ardından çocuksu bakan gözleri... ellerini sarı saçlarına daldırmak ve göğsüne bastırmak istiyordu onu.

"ben hyunjin, hwang hyunjin." ilk kez çekingen bir şekilde çıkmıştı sesi.

"lee felix."

"tanıştığımıza memnun oldum felix." ikilinin gözleri buluştuğunda ikisinin de yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.

bu kez karşısındakini inceleyen felix olmuştu. çocuğun dolgun dudakları ve bir kedinin gözlerine benzeyen güzel gözleri vardı. yüz hatları şekilliydi. bir insanı kolayca içine çekebilecek bir gülüşü ve ufacık gamzeleri vardı. hwang hyunjin, lee felix'in görüp görebileceği en güzel insanlardan biriydi.

beyaz zambaklar, hyunlix.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin