0,2

347 65 25
                                    

belki haziranda mavi benekli çocuksun,
ah, seni bilmiyor kimseler bilmiyor...
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden.
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor,
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin.
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor...

uzun saçlı oğlan evimden çıktıktan sonra düşünecek bolca vaktim olmuştu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

uzun saçlı oğlan evimden çıktıktan sonra düşünecek bolca vaktim olmuştu. bu vakitlerin çoğunda sözleri tekrarlanıyordu içimde. kafamın içindeki hyunjin'i dinlerken yatağıma, yorganımın altına saklanmıştım fakat yine de ondan saklanamıyordum.

neler yapacağımı bilmezken endişeyle dudaklarımı kemiriyordum. sevgisine teslim olmayı veya kendi özgürlüğümü elimde tutmayı mı tercih etmeliydim, ikisinin de sonu belliydi gerçi. ölecektik, mesele; beraber mi yoksa ayrı mı olacaktı bu?

zihnime düşünecek yemi verdiğimde bütün gece bir yılan gibi onu sindirmekle uğraşırdı. bu kez ise bu yem hwang hyunjin olmuştu, tüm gece zihnim geçirdiği sancılarla beni ayakta tutmaya çalışmıştı. gözlerim kan çanağına dönerken gözlerim yan tarafımdaki saate takılmıştı. sabahın üçü olduğunu gördüğümde uyumaya çalışmayı bırakmıştım.

kendimi düşüncelerime teslim ederken gözlerim açıktı, adı aklıma kazınmıştı adeta.

aramızdaki çekim hiçbir zaman yok sayılamayacak derecedeydi. fakat aşk denen duyguya yabancıydım. yıllar önce bir kıvılcım vardı yüreğimde. hem küçüktüm, hem de bilgisiz. ne yaşadığımdan bile haberim olmayacak kadar küçük.

birini sevebileceğime olan inancımı ise çoktan kaybetmiştim. çoktan ölü sayılırdık, bu yüzden teklifini kabul edip etmeyeceğimi tekrar düşünmeye başlamıştım. ondan etkilendiğimi inkâr edemem, benim için bile aklı başında bir düşünce olmazdı bu.

düşüncelerim zihnimi ele geçirirken sinirle yatağımda dönüp duruyordum. her şey için çok geçti. bir yanım çıkıp ona koşmak isterken diğer yanımda gururum duruyordu. kendimi rahatlatmak amacıyla er ya da geç geleceğini söyledim kendime.

evimden adeta kovduğum hyunjin... hayır; çıkarken bana göz kırpan hyunjin. bir şekilde hislerini gizlemez gibi davranırken en çok onun gizlediğinin farkındaydım. insanları davranışları ile sınıflandıracak kadar uzun süre izlemiştim onları.

ve en çok gülüşü barındıran yüzler, en çok acıyı gizlemeye çalışanlardı.

hyunjin'in neler yaşadığını az çok tahmin edebiliyordum. baskı altında geçirdiği bir çocukluğu vardı. yine de yıkılmamıştı. boyun eğmesinin altında kendi ufak egemenliği vardı. kaybolmamıştı, yenilmemişti.

güçlü biriydi ve bu gücü yalnızca güven verecek türdendi. bu nedenden midir bilmem, verdiği hisler bana ilk ve son çocukluk hoşlantım olan chris'i hatırlatıyordu.

o sıralar 6 yaşındaydım ve chris benden büyüktü, okula gidiyordu. hayatının ilk çağlarında ölümle tanışmıştı, onun sayesinde ben de. bir trenin raylarının üstünde can vermişti. aramızdan ayrılıp bir melek oldu diyebilecek kadar inançlı biri değilim.  o yaşarken bir melekti. onu kaybettikten sonra bir daha sevmeyi denememiştim. zaten denemeyi amaçlamıyordum da. fakat hyunjin içimde bir şeyleri uyandırıyor ve bana onu hatırlatıyordu bir şekilde. benzeyen tek bir yönleri yoktu, zaten chris'i de detaylıca hatırlayamıyordum.

korkuyordum sadece. bir şeyleri kendime siper ederek saklanmak istiyordum. beni bulacağını biliyordum. bulup beni kurtarmasını diliyordum.

hyunjin çok güzeldi. onu tanımayanlar onun soğuk, çapkın biri olduğunu söyleyebilirdi. lakin her fırsatta yorgun başını dizlerimde dinlendiren çocuk bunların tersini söyler gibiydi. bazen dizlerimden yüzüme konuşmadan bakardı, yalnızca bakardı ve çok şeyi anlatırdı.

"en yakınlarında tut beni. bırakma."

der gibiydi bakışları her zaman. saçları her zaman taze bahçeler gibi kokardı. kokusunu anımsarken yüzüme ufak bir gülümseme yerleşmişti. saat oldukça geç olmuştu ve ben yanımda olduğunu hissediyordum. zihnim bana oyunlar oynuyordu ve onu özlediğimi düşünmeye başlamıştım.

hwang hyunjin...

hep böyle  çocuksu mu bakar senin gözlerin?

hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?

gözlerin gözlerime her ulaştığında içindeki ışık benim de içimi aydınlatırdı. bu aydınlığın çoktan yangınlara dönüştüğünü göz ardı ediyordum. gözleri görebildiğim tek şey olmuştu, saçları ise boynuma ve kollarıma dolanarak beni kendine çekiyordu. saçları uzamış ve gözlerime de ulaşmıştı. gözlerim usulca kapanırken kendimi onunla dolu bir rüyaya bırakmıştım.

söylesene hyunjin...

hep böyle  çocuksu mu bakar senin gözlerin?

beyaz zambaklar, hyunlix.Where stories live. Discover now