0,0

1.2K 94 35
                                    

-prologue-

direksiyonu tutan koca ellere bakıyor ve onu taklit ederek parmakları bacağının üzerinde ritim tutuyordu. normal bir günmüşçesine açtıkları şarkıya eşlik ediyorlardı kısık sesleriyle. seslerini duyurmaktan çekiniyorlardı sanki, onları kovalayan ölüm fısıltılarını duyacak ve vadeleri daha dolmadan canlarını alacak gibiydi. öylesine korkmuş ve titrek çıkardı sarı saçlı çocuğun sesi.

yanındaki adam ise bu durumu elbet fark etmişti. boştaki eliyle elini kavramış ve parmaklarının avcu arasında kaybolmasını sağlamıştı. sıcaklığı az da olsa genci rahatlatsa da iç çekmeden duramamıştı.

"yapılacak hiçbir şey kalmamış gibi hissediyorum hyunjin."

şarkı değişmiş arabanın içini farklı bir melodi doldurmuşken fısıldamıştı genç çocuk bu sözleri. yanında oturan siyah, uzun saçlı adamdan bir yanıt alamamıştı tabii. yalnızca dudakları elinin üzerini bulmuş ve şarkının sesi biraz daha arttırılmıştı.

şimdi adamın yüzünde buruk bir gülümseme vardı, 'sözleri dinle ve bana eşlik et.' diyordu ağzının içinde konuşarak.

o anda kulak kabartmıştı elektro gitarın sesine, sözler alçakça söylenmeye başladığında bir bir çeviriyordu onları aklında. Yanındaki adam ise sesini yükselterek söylemeye başlamıştı şarkıyı, artık korkak değildi ama sesindeki hüzün kendini ele veriyordu.

"elimdeki ellerinle, buz mavisi gözlerine baktım
ve sonra istersek otoyoldan gidebileceğimizi söyledim cephane dolu bagaj ile birlikte.
dolu kurşunlar ve seninle günlerimi sonlandırırım."

"deniyorum, deniyorum..
sana benim için ne kadar anlamlı olduğunu söylemek için.
ve birbirimize kattığımız her şeyi..."

şarkı şiddetini arttırdıkça ve nakarata doğru yol aldıkça hyunjin'in de sesi yükseliyor o hoş tınısıyla eşlik ediyordu sözlere. başı hafifçe yukarı aşağı sallanıyor ayaklarının ritmini hissettiriyordu yanındaki çocuğa.

"deniyorum, deniyorum..
sana benim için ne kadar anlamlı olduğunu söylemek için.
günlerin solması gecelerin büyümesi gibi
ve biz üşüyoruz."

şarkı ikinci nakaratına ulaştığında artık ne fark edilme ne de ölüm korkusu kalmıştı içlerinde. İkisi de bağırarak söylüyordu sözleri.

"deniyorum, deniyorum..
sana benim için ne kadar anlamlı olduğunu söylemek için.
Günlerin solması gecelerin büyümesi gibi
ve biz üşüyoruz."

felix'in gözlerinden akan birkaç damla yaş yanaklarına yuvarlanırken daha sıkı tutmuştu elini kavrayan parmakları. bu şarkı onları anlatmak için yazılmış olmalıydı. cephane dolu bagaj, her şey son bulmadan önceki yolculuklar...

"benim için ne kadar anlamlı olduğunu söylemek istiyorum felix. sana tek olduğunu göstermek istiyorum!"

"kendimi sana ve koşmaya devam edeceğimize inandırıyorum Hyunjin."

ikisi de bu sonsuzluk içeren şarkıdan alıntı yaparak birbirlerine cevap vermiş ve ellerini uzun bir süreliğine ayırmamak için tekrar buluşturmuşlardı. şarkı o gün içinde ve diğer günlerde de onlarca kez tekrar etmiş yüreklerini dağlamıştı.

daha güçlülerdi, attıkları adımlardan eminlerdi yolculuğun ilk günlerine kıyasla. dünyanın, insanlığın sonu gelirken ne kadar güçlü ve emin olabilirlerse o kadardı işte..

aciz hayatları kolayca son bulacak ve belki de bu şarkıyı dillendirirken birbirlerinin kolları arasında can vereceklerdi. yine de değerdi; felix için, hyunjin için hatta aralarındaki bu kimya için değerdi. onların aşkı ölüme bile değerdi..

ne demişti şair:
neredeysen firar et, gel, hâlâ göğsümde mırıldanan
çocukluğunu anlat bana
hayatın kovduğu ölümün geri çevirdiği
ne varsa yüzünde
usul usul uykuna karışırken
birlikte ölümden döndüğüm biri gibi seyredeyim seni
bütün bunları, hazin bir kayıplar öyküsüne, kendine acımaya
dönüştürmeden, ağır, başlı, yalın bir ödeşmeyle kapatalım istersen:
hiçbir yolculuk eskisi gibi değil ama, belki bu sefer sahiden
gidebiliriz bir yerlere.

beyaz zambaklar, hyunlix.Where stories live. Discover now