57. Bizim Masalımız

59.2K 2.9K 2.2K
                                    

Bu bölümü eymaNurBakan ve siyahameftunbirkalp ithaf ediyorum

Keyifli okumalar

Üç el silah sesi duyulmuştu. Bahçede beş kar maskeli adam vardı. Siyaha bürünmüş adamların sadece gözleri görünüyordu. Ellerinde tüfekleriyle baktıkları tek nokta bizim olduğumuz pencereydi. Kapalı olan tül perdeden bizi göremediklerini biliyordum ama içlerinden bir tanesiyle sanki göz göze gelmiş gibiydik. Sanki bulunduğum yeri biliyormuş gibi gözlerini üzerimden çekmiyordu. Uzun boylu yapılıydı. Hepsi öyleydi. Sıradan avcı değillerdi, olsa olsa Çakal ve adamları olurlardı.

İntikam için gelmişti. Onu hapse tıkmaya çalışmamın intikamını almaya çalışacaktı, bundan eminim. Ahırın kırık kapısı aralandığında karlı zemine ahırdan kan sızmaya başladı. Dört adam çıktı. Her birinin elinde bir ceset. Karlı zeminde sürükleyerek dışarı çıkardıkları iki kurt ve bir eşek. Üçü de ölmüştü. Kurtlar tarafından parçalanan eşek acı çekmesin diye vurulmuştu. Eşeği parçalayan kurtlar da cezasız kalmamıştı.

Ne doğru düzgün nefes alabiliyor ne de hareket edebiliyordum. Pencerenin önüne bırakılan hayvanlar aslında bize göz dağıydı. Bizim de sonumuzu işaret ediyordu. Liderleri olduğunu anladığım adam boynuna asılı dürbünü pencereye kaldırdığında bizi gördüğünü anladım. Tam tahmin ettiği gibi onlara bakıyorduk hiç kıpırdamadan adeta donmuşçasına.

Bir eli dürbünü tutarken diğer elini sanki ateş emri verir gibi yavaşça havaya kaldırdığında kızlardan gelen çığlıklarla birlikte tüm bedenime ani bir güç dalgası gelmişti. Tüfeği kaldırıp nişan aldığımda benden böyle bir hareket beklemeyen adam, yanındaki adamlara söyleyip son anda etrafa kaçışmışlardı. Pencereyi açıp tetiği çektiğimde vurulmaktan kıl payı kurtulmuş, o canını kurtarmanın sevincini bense ıskalamanın hüznünü yaşıyordum.

Bir daha o iğrenç eve gidemezdim. Bir daha aynı şeyleri yaşayamazdım. Bir daha beni kullanmalarına kaçırıp satmalarına ve işkence etmelerine izin veremezdim. İçimdeki kini ve nefreti atar gibi attım tüfekteki tüm fişekleri üzerlerine. Ne kadarı isabet etti bilmiyorum ancak bahçeden çıkıp gittiklerini görmek bana yetmişti.

"Müge burada kısılıp kaldık kaçalım."
Şafak haklıydı. Burada kısılmıştık. Sabaha kadar ateş edip uyanık kalmaya gücüm yoktu. Elbet elimizdeki fişekler bitecek ve uykum gelecekti. Kaçmamız lazımdı.

"Garaja gidelim. Ben arabayı kullanırken sen ateş edebilir misin? Elif, sen de jandarmayı ara." Şafak'a tüfeği verip arabanın anahtarını kapının yanındaki askıdan aldım.

"Benim telefonum yok. Siz arayın."
Elif'in sözleriyle bakışlarımı Şafak'a çevirdim.
"Benim şarjım bitmiş."

Ben de telefonumu Arnaldo'yla konuştuktan sonra duvara fırlatmıştım. Koşup aldığımda ekranın kırık olduğunu gördüm. Kilit açılmıyor, telefonu açamıyordum.

"Kırık. Bir işe yaramaz. Köye gidelim. Bu saatte fırın açıktır. Oradan jandarma veya polise haber veririz."

Telefonun içinde Enzio'yla çekindiğim fotoğraflar vardı. Burada bırakmaya gönlüm razı olmayınca cebime koydum. Odadan çıkıp garaja açılan evin içindeki kapıya yöneldiğimizde gözlerim Elif'in üzerindeydi. Kaçıp geldiği kişilerin kim olduğunu merak ediyordum. Çakal bizi nasıl bulmuştu? Enzio'nun adamlarını bile atlatmışken hemde? Arnaldo'nun Çakal'dan uzak durun demesinin anlamı neydi? Neden Çakal'ı koruyordu? Enzio, Çakal'dan ne istiyordu? Sadece bizi kaçırdığı için mi öldürmek istiyordu?

Ayda neden beni hiç aramamıştı? Arnaldo'yla gerçekten severek mi evlenmişti? Çakal'ın serbest kaldığını ve Arnaldo'nun onu korumaya çalıştığını biliyor muydu? Enzio'nun nerede olduğunu benim ne halde olduğumu biliyor muydu?

TUTSAK +18 (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin