Bölüm 41: Son bir veda etseydim.

281 37 203
                                    

Kapı açıldığında Min Woo'yu bekliyordum ama içeri Jiyong girdi. Etrafa bakındıktan sonra gözleri beni buldu. Kafamı hızla iki yana salladım.

"Git. Geldiğin gibi geri git hemen" dediğimde bana doğru geldi. İstemiyordum. Bir tane bile akıllı çıkıp gitme demedi mi buna ? Biri bile engel olmadı mı?

"Jennie seni kurtaracağım." Dedi. Elimi Min Woo anlamasın diye tekrar kelepçeye sokmuştum ama kırıl olan parmağımı geriye soktum.

"Jiyong bak duvarda bir taramalı var v-ve alev makinesi. Bu tuzak. Nolur git. O şerefsiz buralarda bir yerde" dedim ama beni dinlemiyorum ve başka bir şeyle ilgileniyordu. Bir şeyler arıyordu. Cebinden bir şey çıkardı ve düğmesine bastı.

"Jiyong git" diye bağırdım çaresizce ama ilgilenmiyordu bile. Elindeki şey uçtu.

"Hoon tamam mı ?" Dedi kulağına basarak ve gidip kapıyı araladı. Uçan şey kapıdan çıktı ve Jiyong bana döndü. Kenardaki tahta sandalyeyi aldı ve bana doğru hızla yürüdü. Sandalyeyi cama vurduğunda olduğum yere sindim ama cam yerine tahta sandalye parçalandı.

"Siktir!" Diye bağırdı Jiyong. Ayağımdaki kelepçeyi döndüm. Ondan bileğimdeki gibi kolay kurtulamazdım. Min Woo'nun doğum gününü girdim.

"Açamıyorum. Çıkamayacağım. Jiyong bebeğim dön git. Öleceksin" dediğimde Jiyong makinenin başındaydı.

"Bu lanet şeyi nasıl sökeceğim ?" Diye söylendi. Gözlerimi sinirle kapattım. Beni duymuyordu bile.

"Jiyong!" Diye bağırdım. Kafasını makineden kaldırıp bana döndü. Elimi yumruk yapıp cama vurdum.

"Bu şey kırılmıyor ve o makineyi sökemezsin!" Diye bağırdım. Kafasını iki yana salladı. İnatçı piç.

"Buradan çıkarsam seni geberteceğim"

"Çık. Çık da gebert o zaman!" Diye bağırdı ve tekrardan makineye döndü.

"Lütfen yapma" dediğimde bir öksürük sesi duyuldu. İkimizin de kafamızı köşedeki hoparlöre çevirdik.

"Evet şimdi oyunumuza başlayalım Jiyong" dedi Min Woo. O korkak korkusundan burada bile durmamıştı. Aptal.

"Min Woo" dedi Jiyong sinirle. Ellerini yüzüne koydu ve küfretti. O kadar çok küfretti ki ister istemez gülümsedim. Min Woo hepsini hak etmişti.

"Şimdi sana bir soru soracağım. Sende cevap vereceksin ? Önce senden ufak bir rica şu kolu çevir"

"Siktir git"

"Yapmazsan düğme-" dedi ama Jiyong sinirle kolu çevirdi. Çark döndü ve bir şeyde durdu.

"Şimdi beyaz tuşa bas ve çark neyde durdu söyle" dediğinde Jiyong onu dinledi.

"Yı-yılan" dedi ve gürültü koptu. Kafamın üzerindeki şey yine hareket ediyordu. Nefesimi tuttum.

"Basit bir soruyla başlayalım. Sence Motte'nin Jennie'den haberi var mı ?"

"Yo hayır. Hayır." Dedi Jiyong panikle. Sinirle iki yana yürüdü.

"Min Woo!" Diye o kadar yüksek sesle bağırdı ki yerimden sıçradım.

"Jennie. Eğil. Duydun mu ?" Dedi bir anda bana dönüp ve silahını çıkardı. Onu dinleyip eğildim ve cama ateş etti. Bu yaptığı bir boka yaramazken Min Woo'nun kahkahaları sadece sinirimi bozuyordu. Jiyong silahını bir köşeye attı.

"Son 10 saniyenin. Cevap ?"

"Jiyo-"

"Biliyorlar. Jennie'yi biliyorlar" dedi Jiyong. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bayılmak üzereydim.

"Daaat. Yanlış cevap! Henüz bilmiyor" dedi ve bir anda kapak açıldı. Üzerime büyük küçük yılanlar dökülürken kafamı eğdim. 7 tanelerdi. Jiyong cama yanaştı ve dokundu.

"Beni nereden duyuyor?"

"Bi-bilmiyorum. Yakında olmalı. Se-se-"

"Karşımda böyle durma." Dediğinde gözlerimi kapattım. Bir kılan bacağıma dolaşıyordu.

"Yakında bir yerde. Sen gelmeden çıktı" dediğinde kafa salladım.

"Güzel. Bana güveniyorsun dimi ?" Dediğinde tereddüt etmeden kafamı salladım. Güveniyordum. Gözlerimi açtığımda göz göze geldik.

"Güzel. Bir planım var. Sadece oyalamamız gerek. Bunu yapabilirsin dimi ? Dayanabilir-"

"Tamam fazla dramatikleştiniz. Üstelik sizi duyamıyorum. Ağlayacaksanız biraz sesli olursa sevinirim" dediğinde Jiyong benden uzaklaştı.

"O zaman devam edelim. Şimdi bir daha çevirip düğmeye bas" dediğinde Jiyong onu dinledi.

"Ne geldi ?" Dediğinde Jiyong sinirle kolu bir daha çevirdi.

"Ne gelmişti?" Diye bağırdı Min Woo

"Asit ama şansına küs. Kolum çarptı" dedi Jiyong. Çark durduğunda panikle oraya baktım ama benden çok uzaktı. Görmüyordum. Yılandan biri kucağıma  geldi.

"Bir daha çevirirsen onu öldürürüm Jiyong" dedi Min Woo. Jiyong'la göz göze geldik. Ne planın vardı bilmiyordum ama korkmuyordum. Tamam sadece onun için korkuyordum. Tabi ki de ölmek istemiyordum ama onun ölmesini daha da çok istemiyordum.

"Su" dedi Jiyong. Min Woo yine kahkaha attı. Sonra bir anda tüp şu dolmaya başladı.

"Ah kahretsin Jiyong. Elim yanlışlıkla tuşa değdi" dediğinde Jiyong bağırdı. Bir yılan göbeğimden boynuma doğru ilerledi.

"Bebeğim git." Dediğimde bana yaklaştı. Ellerimi cama dayadığımda elimin üzerine koydum.

"Jiyong hayatta hiç bir şeyi bu kadar istemedim" diye fısıldadım bizi duymasın diye. Şu bileklerimi geçti.

"O yüzden lütfen beni mahvetme. Ona fırsatını vermeden git ve ikimiz için intikam al." Dediğimde kafasını iki yana salladı. Dolu gözlerine baktıkça mahvoluyordum.

"Ona derisinden ayakkabı yapacağım söyledim" dediğimde gözlerinden yaşlar aktı. Gözlerimi sıkıca yumup boynuma doğru giden yılanı atıp attım.

"Yapacağız"

"Sen yapacaksın. Bu yüzden şimdi git"

"Bence suya en çok pirana yakışır" dedi Min Woo. Onun o ses tellerini sökmek istiyordum.

"Jennie dayan. Lütfen dayan"

"2 dakika nefesimi tutabilirim. Bilirsin bu konuda berbatım."

"Hayır çok iyisin. Çok iyisin. Sadece dayan." Dedi. Şu göğsüme gelmişti. Yılanlar içinde dolanıyordu. Sonum buydu işte. Bitiyordum. Kafamı iki yana salladım ve gözlerimi açıp ona baktım.

"Beni biraz seviyorsan gi-" kelimelerinin devamı gelemedi çünkü su ağzıma geldim kafamı yukarı kaldırıp son kez nefes aldığımda Jiyong cama vurdu. Keşke ona ağlama deseydim. Saçma sapan cümleler kurmasaydım ve ağlama deseydim. Ona son kez güzel bir veda edebilseydim. Seni seviyorum ama bana değmez bu yüzden ağlama deseydim çünkü onun tek bir göz yaşı benim ömrümdü.

OTHER SIDE: REVENGE Where stories live. Discover now