"Zulmün Buysa"

42 12 33
                                    


Keyifli okumalar...

*Cihan Mürtezaoğlu- Zulmün Buysa

🍁

🍁

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🍁

Alkım Devran:

Günlerin hükmü kalmamıştı artık, saatlerdi can yakan. Anılardı, itinayla her dakikanın üzerine tuz basan.
Bir göl kenarı, bir salıncağın kanadı... Sarmaşıkları dolanmıştı ruhuma. Saatlerdir buradaydım, artık o ilaç da başımın ağrısını gidermiyordu, daha yeni aldığım bilmemkaçıncı parfüm, özlemimi gidermiyordu. Fotoğraflar, gerçeğini istiyordu. Onunla birlikte geldiğimiz göl kenarındaydım şimdi. Birlikte yaptığımız sarmaşık kollu salıncağın üzerinde.

Buraya geldiğimizde beraber otururduk bu salıncağa, rüzgarda saçları savrulurdu. Kahkahalarımız karşıdan duyulurdu, beraber yalnızdık biz, tüm kalabalığa inat. Şimdi tek başımaydım, o günlere tezat.

İki haftayı geçkin süredir okula gelmiyordu, sosyal medya hesaplarının hiçbiri aktif değildi. Artık kendim için değil, onun için merak ediyordum onu. Başına gelebilecek en ufak bir olay, kendime dünyayı zindan etmeme yeterdi.
Diğer taraftan, eğer mutluysa da, bilmiyorum, bence bu geçmişe ihanetti. Bencil davranmak istemiyordum ama tamam beni affetmesin, fakat en azından unutmasın da istiyordum işte.

Yağmur çiselemeye başlamıştı, gölün üzerine düşüyordu minik yağmur damlacıkları. Aklıma gelen görüntüyle gülümsedim içten bir şekilde. Bir kolyesi vardı, küçük ince bir bulut ve buluttan dökülen yağmur taneleri şeklinde. Doğum gününde almıştım ona, o da o günden sonra hiç çıkarmamıştı. Acaba hâlâ takıyor muydu?

Bazen kolyesiyle oynardım, turkuaz renginde yağmur damlalarını okşardı parmaklarım. Şimdi, o da oynuyor mudur benim gibi onlarla? Aklına geliyor muydum acaba? Neredeydi, nasıldı, ne zaman gelecekti, ya da gelecek miydi?...

Koskoca bir bilinmezlik...
Ve bu bilinmezlikte günden güne varlığını yitiren ben...

Gözlerim kapalı, ruhum tıkalı durduğum birkaç dakika daha sonra yanımda birinin varlığını hissettim. Kalbimin atışının anında hızlanması, boğazımda koca bir yumru peyda etti. Salıncağın diğer köşesinde bir ağırlık vardı, biri oturmuştu. Aklıma gelen tek ihtimalle yavaşça araladım gözlerimi. Kalbim çarpıntı yapıyordu, kulaklarıma yağmurun sesi uğultu hâlinde geliyordu.

Yanıma oturan kişiye baktım heyecanla. Başında bir kapüşonlu vardı, gözleri gölün üzerindeydi. Hayal kırıklığı içinde doğruldum oturduğum yerden. Bana baktı, başını yukarı kaldırdığından gözlerine yağmur taneleri doluşmuştu.

"Çoktandır kimse gelmiyor diye bazı geceler oturuyordum buraya, özür dilerim, rahatsız etmek istemedim." dedi mahcup bir tavırla.

Bir şey söylemedim, başımı sallamakla yetindim. Daha sonra tüm umudumu da sırtıma yükleyip ıslak toprağa basa basa sokaklara doğru ilerledim.

O değildi, yanılmıştım. Ben heyecanla yanımdaki yeri doldurur diye onu beklerken kim olduğunu dahi bilmediğim biri çıkıp geliyordu.
Bu kadar mı Yağmur, bu kadar mı umurunda değilim artık?

Sokağa adım attığımda göl kenarında yıkılan ümidimin acısıyla bağırdım göğe doğru. İçimdeki tüm kırgınlıkları, tüm özlemi, tüm sızılarımı alıp götürsün diye bağırdım.
Bir şimşek çaktı, anılarım o şimşekte alev aldı.

Yağmur sarmışken tüm manzaramı, o gece bütün benliğim cayır cayır yandı.

60.gün:
Gökkuşağı'nın Yağmur'suz kaldığı.

🍁

"Sol yanım dar kafeste..."


KÜLLÜ PUDİNG| TEXTİNG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin