90-GELCEK

270 48 5
                                    

Gece avcunu sırtına bastırdığında Ateş duruma uyandı. Gece’nin bir eli elini tutuyor, diğeri sırtına bastırıyorsa… şişe neredeydi?

Saye yine tatlı sözlerle Gece’yi zehirlemeye çalışıyordu. Bazı şeyler değişmiyordu.

Bazı şeyler…

Ateş başını hafifçe geri çekip Gece’nin yorgun yüzüne baktı.

Hatırladığı kadar güzeldi.

Çok daha güzel.

Ama aynı Gece değildi.

Yıldızsız, aysız, kara kadife gibi pürüzsüz berrak bakışları yağmurlara gebe bir gök gibi buğulanıp ağırlaşmıştı. Öfkesi bile o ağırlığı silemiyordu.

“Geri çekil,” dedi Gece Saye’ye.

Ateş yarı şaşkın yarı tatmin olmuş gülümsedi.

Buydu işte. Sadece bu iki kelimeyi söylemesini duymak içindi onca şey… Onca vazgeçiş…

Fakat...

Az öncesine değin haksızlığa uğramış kederli anneyi oynayan Saye’nin sesi kötücül bir keyifle alçalmıştı.

“Ateş’in külleri daha soğumadan bulduğun küçük sevgilin seni böyle, eski sevgilinin ölüsüyle sarmaş dolaş görse üzülmeyecek mi?”

Gece ile konuşuyordu Saye, ama Ateş o sözlerin kendine söylendiğinin farkındaydı.

İşte yerin bu kadar çabuk doldurulacak,’ diyordu o sözler. ‘İşte Gece’nin kalbinde varlığının anlamı bu kadar az. Geldin ve geçtin. Kendini benimle kıyaslama, Kendini bir şey sanma.’

Saye’nin horgörüsü acımasızca vuruyordu. Ateş aldırmıyordu, alışıktı. Meraklanmıştı sadece.

Gece’nin küçük sevgilisi mi? Kimdi o? Nasıl biriydi? Saye’nin yalan söylediğine inanmak istiyordu. Ama Gece’yi duydu. O sözler atmayan kalbini kor oldu yaktı.

“O zaman belki bir umudum olurdu.”

Demek gerçekten öyle biri vardı.

İşte bu acıtmıştı.

Kızmıştı.

Ateş Gece’nin omzundan destek alarak doğrulup gözlerinin içine baktı.

Sana umut veren kişi ben olmalıydım.’

Gülümsedi.

Öyle de olacak.

Yana çekilip Gece’nin kalbi üzerinde kenetli ellerini Saye’nin görmesine izin verdi ve sonra yavaşça elini çekip boş avuçlarını gösterdi.

Saye’nin gözleri hiddetle açıldı. Kandırılmıştı.

Ateş onun farkındalığına haince gülümsedi.

“Fanusun içindeki bir çiçek gibi narin ve dokunulmaz yaşatır bizi korkularımız. Ama…” Gülümsemesi genişledi. “Gerçeğin düğümleri bir çocuğun ellerinde ne kolay çözülür.”

Saye telaşla tuvaletlerin olduğu tarafa döndü. Ezel duvarda açılmış deliğin ağzında duruyordu. Yarası yüzünden hafif yana eğilmiş, bastonu kolunun altına sıkıştırmıştı. Şişe elindeydi.

Saye dişlerinin arasından tüyleri diken diken eden bir ses çıkardı.

“Sakın! Cüret edeyim deme.”

Ezel cevaben ‘şerefe’ dercesine şişeyi kaldırdı. Ve ardından açıverdi.

Şişenin içinden fırlayan kızıl damlalar her bir yana dağıldı. Kan ve yanık kokusu bayat bok kokusunu yenice bastırmıştı ki ortalık kusmukların ekşi, alkolün kekremsi kokusuyla doldu. Müziğin ritmik, insanların uğultulu sesleri gelmeye başladı.

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin