43-Verilen Şans

479 70 5
                                    

     Tirşe Saye kapıyı açar açmaz, onu karşılayan ilk şey yüzüne çarpan dezenfektan ve ilaç kokusuydu. İçeri süzülüp kapıyı arkasından kapattı.

     Yataktaki ihtiyar adam hiçbir şey yapamamanın hiçliği altında ezilmiş gibiydi. Tavana dikip kaldığı tek gözündeki dalgın bakışları boş vermiş, yaşlı yüzü umutsuzluğun yorgunluğuyla somurtkandı. Davetsiz misafiri umurunda değildi. Hiçbir tepki vermedi.

     Saye elindeki büyük paketi masanın üzerine bıraktı.

     "Günaydın Gündura."

     Adamdan ses çıkmadı.

     Saye ihtiyarın tepesine dikilip gülümsedi.

     "Yeterince dinlenmedin mi İhtiyar Avcı? Yaşlı kemiklerini kaldır bakalım. Konuşacağız."

     "Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok iblis."

     "Aslını istersen düşünebileceğinden çok daha fazla ihtiyacın var. Yatağa gömülüp karalar bağlamanın kızını kurtarmaya bir faydası olmaz çünkü."

     Tavana ilgisini bir anda kaybetmiş olan İhtiyar başını hızla Saye'ye çevirdi.

     "Güzel," dedi Saye. Masanın yanındaki sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attı. "Dikkatini çekebildiğime göre..."

     "O... o iyi mi?"

      "Güzelim seraya neler yaptığını düşünürsek çok iyi bile diyebiliriz."

     İhtiyar sinirle üstündeki battaniyeyi savurup yatakta doğruldu. "Eğer ona elini sürdüysen..."

     Saye dans edermişçesine zarifçe elini döndürerek küçük bir yay çizdi. Perdeler kendiliğinden açıldı ve pencerenin camı üzerinde görüntüler belirmeye başladı. Miray bahçede Gece'yle kahvaltı yapıyordu.

     "Söylediğim gibi; gayet iyi."

     İhtiyar öfkeyle germiş dudaklarını büktü. Bir dilenciyi kovar gibi salladı elini. "Gösterdiğin bu şey gerçek olamaz."

     "Hatırlatırım, bir zamanlar sen de Gece'yle aynı masada yemek yemiştin. Üzülerek söylemeliyim ki bu da senin hatıraların kadar gerçek. Kandırılmaya değmezsin."

     "Yine de bana geldin."

     "Geldim. Ama bir düşün. Çocuklarını ölümün kucağına itmiş birini gerçeklerle ezmek varken, neden onu yalanlarla yücelteyim? Yalan söylemeye değmezsin. Senin yaptığını, nefret ettiğin iblisler bile yapmadı."

     "Laf ebeliği yapıp duracaksan defol git kadın."

     "Yataklara düşmek huysuzluğunu biraz daha taçlandırmış. Oysa sana hediye bile getirmiştim."

     Masanın üstündeki paketin kurdelesini çekince kapaklar dört bir yana düştü. İhtiyarın tek gözü şaşkınlıkla açıldı. Büyük fanusun içindeki sıvıda dizinin altından kesilmiş bir ayak yüzüyordu.

     "Senin ayağın," dedi Saye. "Tanımışsındır mutlaka. Zira böylesi çirkin bir şeyi tanımamanın mümkünatı yok. Fırsatçı ırkdaşların bunu, senin acı ve kahramanlık dolu ölüm hikayeni yazabilmek için kullandılar. Emin ol ticari becerileri hikaye anlatıcılığından çok daha iyi. Kahramanlıklarıyla övünen bir ırkın daha iyi hikayeler uydurabileceğini düşünürsün bir de. Yerinde olsam uydurdukları saçma şeyler için derilerini yüzerdim. Ancak, bütçeleri sadece bir ayağını satın almaya yettiği için onlara kızma. Bu nasırlı şey için biçilen fiyatı duysan dudağın uçuklar. Bak hayattasın. Seni kurtarmak için gelen bir kişi yok. Yaşarken üç kuruş etmiyorsun. Ölü halin küçük bir servet ediyor. Durumun ironisi bir iblis için bile komik. Neyse ki benim ödeme yapmam gerekmedi. Ölmek kişiye inanılmaz bir cömertlik bahşediyor."

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin