6

200 21 1
                                    

Brendan her şeye, içinde bulundukları tüm absürt durumlara rağmen aynı çatı altında bulunduğu kadını tuhaf bakışlarla süzmekle yetinmiyor, aynı zamanda yemek masasının başına geçmiş şampanya patlatmaya hazırlanıyordu.

Minikçe ve kahverengi ile kırmızının yoğun olduğu bu otantik mutfakta, ivedi hareketlerle yemeği servis eden kadınla göz göze gelmek, dudaklarını öpmek ve saçlarını dağıtabilmeyi diledi içinden.

İstemsizce şu anda, bu atmosferde ve Evangeline Campbell'in yanında sonsuza kadar hapsolma şansı verilseydi hiç de reddetmezdim diye düşündü.

"Mükemmel olmadığını biliyorum, o yüzden bakma öyle tabağa" Gelen sesle düşünceleri yarıda kaldı. 

Evy'nin kızarmış yanaklarına bakılacak olursa fazlaca yanlış anlaşılmıştı.

Mükemmel olmasına gerek yoktu ki hiçbir şeyin. Her şey böyle daha bir huzurluydu. Yapay estetikten uzakta...

"Hayır hayır, öyle bir şey ima etmem." Duraksadıktan sonra ayağa kalktı.

"Her şey çok güzel oldu." Gülerek şampanyayı eline aldı. 

"Bugün eğlencenin tadını çıkaralım!" Patlama sesiyle birlikte hafif ürken genç kadın, bir sanat eserini inceler gibi baktı adama.

"Gülerken çok masum ve çocuksu duruyor..." Diye söylenmeden edemedi.

Kendisine uzatılan bardağı kibarca aldı ve yerine yerleşti.

Sessiz geçen bir süreden sonra Eve, karşısındaki adamın şampanyasını yudumlayarak kendisini seyrettiğini sezdi.

"Doydunuz anlaşılan."

"Tabağımı bitirdim bile," dedi arsız sırıtışını suratından düşürmeyerek.

"Üstelik yavaş yediğini öğrendim bugün. Günüm daha verimli geçemezdi."

"Pişirme kabiliyeti konusunda da bir yorumun yok mu?" Dedi kadın gülerek.

"İdare eder." Kahkaha attı.

"Açlıktan ölmeyi engeller anlayacağın." Gülüşmelerden sonra, McBeafort sonunda diye iç geçirdi, gözleri buluştu.

Bu kesişme pek olumlu karşılanmadığından konu değiştirme kararı aldı.

"Bugün nereye gittiğini sorabilir miyim?"

Çatal bıçak sesleri durdu. Genç kadın dışarıdan ne düşündüğünü yüzüne yansıtmamaya gayret etse de, acaba ne tepki verir diye yanıp tutuştuğu her halinden belliydi.

Genç zamparanın gözleri karşısındaki kadının kıyafetine, köprücük kemiği kıvrımlarına yoğunlaşırken gayriihtiyari bir şekilde dudaklarından döküldü:

"Dışarı çıkma riskini aldığına göre, Arthur Osborne olmalı. Onunla fazla alâkadar görünüyordun."

Söylediği sözün ağırlığının farkında değil gibiydi. Ya da farkında olduğunu varsayarsak ciddi manada gözü dönmüştü.

"Öyle yada değil! Seni ne ilgilendirir?" Hışımla ayağa kalkan Evangeline neye uğradığına şaşırmakla birlikte sinirden ne yaptığını bile bilmeyecek derecedeydi. Kısa ince topuklularıyla hızla ilerleyerek kapıya yöneldi.

Arkasından ilerleyen adamın kuvvetli eliyle bileğini kavramasıyla durmak zorunda kaldı.

"Ne demek seni ne ilgilendirir? Eva... Sen bulunduğumuz durumun farkında mısın?" Kısık sesle konuşuyordu. Aralarındaki gerilimi anlatmak zavallı Evangeline için mümkün bile değildi.

Yağmurlu Bir Geceحيث تعيش القصص. اكتشف الآن