18

2.8K 262 101
                                    

dün uyumadan önce jimin hyung ile ayarladığımız gibi gece saat ikide evden çıkmıştım. onun söylediği yere doğru yürürken sesli bir şekilde gülmeden duramıyor gibiydim. kendimi tam anlamıyla çocuk gibi hissediyordum.

telefonumdan saati kontrol ettikten sonra adımlarımı hızlandırmıştım. doğrusu tek bir dakika bile kaybetmek istemiyordum. sonuç olarak, kaç defa bugunü yaşayacaktım? ya da ne zaman tekrardan dışarıya çıkacaktık?

belki de hiçbir zaman.

işte bu yüzden acele ediyordum ki günümüz dolu dolu geçsin, geçebilsin.

ayarladığımız yere yaklaşırken jimin hyung'u oturuyor bir şekilde görmüştüm. gülümseyerek sessiz bir şekilde ona doğru yaklaştığımda karşıyı izlediğini gördüm. yutkunarak sessizce arkasına geçtiğimde ellerim ile gözlerini kapatmıştım. ilk önce irkilsede daha sonra gözlerini kırpıştırmaya çalışmıştı, parmaklarımın altında hissediyordum. yüzümü onun yüzüne doğru yaklaştırırken ellerimi çekmemiştim.

"tahmin etmek çok zor." düşünüyormuş gibi sesler çıkarttığında gülmemek için dudaklarımı ısırıyordum. "sıcak eller, güzel kokuyor." ellerimi çekerken kafamı ona doğru eğmiş ve gülümsemiştim. o da başını kaldırdığında gülerek bana bakmış ve ayağa kalkmıştı. "hyung hadi gidelim." uzanıp elini tutarken onu biraz sürüklemiş ve benimle birlikte yürümesini sağlamıştım. "gecikirsin sanmıştım." başımı sallayarak onu reddettim. "zaman kaybetmek istemiyorum."

"büyük ihtimalle hasta olacaksın." yürüyüşüm yavaşlarken ona doğru döndüm. "neden?" omuzlarını silkmişti. "havlumuz yok." adımlarım iyice yavaşlarken bu sefer onun beni ilerletmesine izin vermiştim. "sorun değil." o anlamadığım mırıltılar çıkartırken önüme dönmüş ve onu takip etmiştim.

ellerimiz hâlâ daha birleşik olduğu için ondan uzaklaşanıyordum. hızlı yürüdüğü için bazen elimi çekse bile daha sonra hemen duruyor ve beni bekliyordu. dünyanın en nazik abisi olmalı diye düşündüm. dünyanın en nazik abisi ve beni düşünen tek insan. üstelik aramızda hiçbir bağ yok ama beni her defasında korumaya çalışıyordu. karşısına aldığı kişi kardeşi bile olsa, beni daima koruyordu.

"ne düşünüyorsun sen yine?" başımı kaldırıp ona doğru dönerken gözlerimi kırpıştırmıştım. "senin ne kadar iyi bir abi olduğunu." sesli bir şekilde gülerken bana dönmüştü. "öyle mi düşünüyorsun?" kafamı sallayarak onu onaylamış ve kıkırdamıştım. "seninle birlikte olacak kişi çok şanslı hyung."

"efendim?" muhtelemen sessiz konuştuğum için ne dediğimi anlamamıştı. "dondurma alabilir miyim sana?" heyecanla konuştuktan sonra ona döndüm. hayır heyecanlı falan değildim, konuyu dağıtmaya çalışıyordum sadece. "bana? dondurma?" kafamı sallayarak onu onaylamıştım. bir şey demeden yürümeye devam ederken bana bakmıştı. "hasta olmanı istemiyorum yoongi."

beni nazikçe reddettiğinde kaşlarımı çatarak bir şey demeden onunla yürümeye devam ettim. denize yaklaştığımızda yerimde zıplamamak için zor duruyordum. sonunda kumlara ulaştığımızda eğilip ayakkabılarımı çıkarmıştım. fazla beklemeden hızla üzerimdekinide çıkarıp yere bıraktım. jimin hyung ise bir şey demeden beni izliyordu. kıyafetlerimi çıkarmak için bıraktığım eline tekrardan dokunarak gülümsemiştim. o bakışlarını kaçırdığında ben onun elini tutmaya devam ediyordum. "utanıyor musun hyung?" şaşkınca bana bakarken sesli bir şekilde gülmeye başladığında şaşırmıştım. sesini çıkartmadan üzerindekileri çıkartmaya başladığında elini bırakıp denize baktım.

"utanıyorsun kabul et. kimse yok burada."

"bizden başka kafası kırık olmadığı içindir." söylediğine gülerken tekrardan ona döndüm. "sanki denizin soğuk olduğu gerçeğinin farkına anca varabiliyorum. hiç böyle hayal etmemiştim." jimin elimi tuttuğunda ona dönmeden denize doğru ilerlemiştim. "biraz soğuk olabilir." bir ayağımı öne atıp denize uzattığımda hızla geri çekmiştim. biraz soğuk demek kabalık olurdu. elimi çekmeye devam ederken o öndeydi, ben ise arkasında onu takip ediyordum.

caught in a lie, yoonminМесто, где живут истории. Откройте их для себя