22

1.9K 197 175
                                    

"hoseok hyung, yok istemiyorum gerçekten gelmeyeyim ben." hoseok hyung homurdanırken oflayarak çift kişilik yatağımda yayılarak uzanmıştım. tavanı izlerken yastığa bıraktığım telefonu dinliyordum. "nolur yoongi! çok eğleniriz bak. o yok gerçekten." birisine hayır demek çok zordu ama iyi hissetmiyordum bile.

"hoseok hyung, belki yarın ama bugün iyi hissetmiyorum." istemediğimi kabullenirken bana yemek yemeyi unutmamam gerektiğini söyleyip kapatmıştı telefonu. üstüme düştüğü için iyi hissediyorum. fakat yarın kesinlikle onu ziyaret etmeliydim.

en azından beni anlayan birisi vardı.

ani bir kararla yattığım yataktan kalkıp acele ederek evden çıkarken üstüme ince bir hırka almıştım sadece. biraz rahatlayabilir, yürüyerek kafamı dağıtabilirdim. kareli pijamalarımı  bile umursamadan ayağıma geçirdiğim botlar ile evden çıkmıştım hızla.

yaz olmasına rağmen hava o kadar esiyordu ki arada duraksayıp kendime gelmeye çalışıyordum. üşüyen ellerimi hırkamın cebine sıkıştırırken gözlerimi sıkıca kapatıp açmıştım. eve yakın olan yürüme yoluna doğru saparken giydiğim ince hırkanın saçmalığını düşünüyordum.

böyle bir havada mont bile işe yaramazdı kesinlikle. içimin bile üşüdüğünü hissediyordum.

"hey." arkamdan gelen ses ile hızla oraya doğru dönerken botum kaymış, dengemi kaybetmemi sağlamıştı. muhtemelen az önce bana seslenen kişi koluma tutunmuştu hızla. "dikkat." gülerek doğrudan bana bakarken dengemi toparlayarak başımı eğmiştim. sessizce "teşekkür ederim." dedim ona bakarken.

tanıdık gelen yüzü ile kaşlarımı çatarak gözlerine bakmaya devam ederken tekrardan konuştum. "seni tanıyorum sanırım. acaba jungkook ile bir yakınl-"

başını sallamıştı gülerek.

"taehyung ya da seokjin olmalısın. seokjin?" başını olumsuz anlamda iki yana sallarken gülerek elimi tuttu. "taehyung." başımı sallayarak onu onaylarken tekrar etmiştim. "taehyung."

"seni hatırlıyorum o geceden yoongi. hiç unutmadım daha doğrusu. az önce tek başına görünce yanına gelmek istedim." güldüm. "taehyung, iyi yapmışsın." konuyu hiç anlamadığım bir şekilde hızla değiştirmişti.

"yoongi bu hırkayla sokak kedilerine benzemişsin." söylediğine sesli bir şekilde gülerken arkamı dönerek yavaşça yürümeye devam etmiştim. o da hızla bana yetişti. "sokak kedisi?"

"aynen!" gülümsedim.

beni kediye benzeten ilk kişi değildi.

"aslında birazdan eve dönecektim ben." bana güven vermek istercesine yanıma sokuldu hemen. "korkuyor musun benden?" hızla kafamı iki yana sallamıştım. "korkmuyorum ama arkadaşın ile iyi şeyler yaşadığımı söyleyemem." bir süre ensesini kaşıdığını gördüm.

"bana anlatmadı." verdiği cevap ile omuzlarımı silkmiştim.

"şaşırmadım. genel olarak bana da bir şeyler anlatmazdı. "

ikimizde bir süre sessiz kalmayı tercih ederken öylece yürüyorduk. yanımda birisinin olmasının verdiği güvenle rahat rahat yürüyordum ve yalnız hissetmiyordum. öyle ki en azından yanımda duran bir beden vardı. fakat yine de içimdeki endişeyi yok edemiyordum. bu tam olarak neydi?

"şey, neden benimle yürüyorsun acaba sen?" yine sessiz sessiz omuzlarını silktiğini hissederken oflayarak önüme dönmüştüm. "istemiyorsun sen beni yoongi." telaşla ona bakarken kafamı iki yana sallamıştım. "hayır! merak ettim sadece." bir süre cevap vermeden öylece dururken endişelenerek önüne geçmiştim.

caught in a lie, yoonminWo Geschichten leben. Entdecke jetzt