51. BÖLÜM

32 4 1
                                    


Ay ışığında beliren, geceye saklanan sırlar vardı.

Ruhlar mı bir arada yaşardı, bedenler mi? Düştüğü çıkmazın içinde yapayalnızdı. Duyduğu nefret öylesine yoğundu ki bazen boğulduğunu hissediyor, ilerlemekte zorluk çekiyordu. Darağacında sallanan bir mahkûmun son nefesi gibi tükeniyordu. Buna rağmen durmadı.

"Bir ayna gibi..." diye fısıldadı Gazel. Kendi kendine düşünürken bunu Cemre'nin duyacağını bir anlığına unuttu.

"Birçok farklı yönüm olduğuna emin olabilirsin," dediğinde ses tonu sakindi Cemre'nin. Sahilden uzaklaşmışlar, Ilgın'ı geride bırakmışlardı. Bir an bile yetmişti. Sanki karşı karşıya gelmişçesine yüzlerce söz dizmişti. Bunu Ilgın duymasada bilmek iyi hissettiriyordu. Elbet bir gün yüzleşecekti. Bunun ağırlığı öylesine kuvvetliydi ki düşünmek bile canını yakıyordu. Aklına gelen kayıplarının ızdırabından kurtulamıyor, zihni her an acı veriyordu.

"Sabret," diye fısıldarken adımlarını durdurdu. Ormanın temiz havasını içine çekerken gözlerini aya dikti. İçinde bulunduğu durumdan kurtulamıyor, hislerini yok sayamıyordu. Saatlerce otursa izleyecekti belki de. Kafasında yaptığı onlarca konuşmaya bir tane daha ekleyecek, her birinin sonunda sigaranın dumanı gibi yokluğa karışacaktı. Çünkü biliyordu. İçi nefretle dolan biri iyi bir son hak etmezdi. Ya içini karartanlar? Onlara ne olacaktı? Her şeyin sorumlusu onlarken, bedelini kim ödeyecekti?

"Buradan nasıl çıkacağımız hakkında bir fikrin var mı?" diye sordu Gazel sırtını ağacın birine yaslarken. Gecenin soğuğu içine işlemiş, yüzü buz kütlesine çarpmışçasına donmuştu. "Tamam, fena olduğu söylenemez. Özellikle sabahları," derken son kelimeyi vurguladı. Kollarını göğsünde birleştirerek gözlerini karanlıkta gezdirdi. "Bedava motivasyon; kuş sesleri falan bunlar güzel şeyler."

"Bilmiyorum," dediğinde etraftan topladığı çalıları ağaçların arasındaki geniş açıklığa yaydı Cemre. "Belki burada kalırız ne dersin?" Dalga geçercesine güldü. "Seversin sen."

Gazel göz devirerek ateşi çalıların arasına attı. "Kabanıma sürekli dikenler batıyor," dedi çok ciddi bir şey söylermiş gibi. Kaşları hafifçe çatılırken omuz silkti. "Bu önemli bir durum ayrıca istediğim kadar çay içemiyorum."

Cemre sırıtırken gözlerini yükselen alevlere çevirdi. "Çay yetiştirmeye ne dersin?"

"O kadar kalacak mıyız ya?" Şaşkınlıkla Cemre'ye baktı Gazel. "Keşke şehre düşseydim."

Cemre bir şey söylemedi. Yüzünde belirgin bir gülümseme vardı. Ateş kuvvetlendikçe iyi hissetti. Burada ateş yakması doğru muydu emin değildi fakat pek umurunda olduğu söylenemezdi.

"Diğerlerinden haber aldın mı hiç?"

"Henüz değil," dedi Cemre iç geçirerek. "Defne ya da Alya ne durumda bilmiyorum. Fakat iyi olduklarına dair bilgi aldım."

"Anladım." Gazel ateşin başına oturarak yüzünü alevlere yaklaştırdı. Bu hissi seviyordu. "Alya varken kötü olmaları zor gibi ne dersin?"

Cemre düşünceli bir halde, sırtını yaşlı ağacın dallarına yasladı. Orman soğuktu fakat bundan pek etkilendiği söylenemezdi. Kardeşlerini düşünmek hem iyi hissettiriyor, hem çaresiz bırakıyordu.

"Alya korumacı doğru," dedi düşünceli bir halde. "Fakat muhtemelen Arya ile karşılaşacak. En büyük zayıflığı ikizler." Yavaş adımlarla ateşin başına geldiğinde usulca oturdu. İçinde belirgin bir titreme vardı. Ne kadar sıcağa yaklaşsada bunun soğukla bir ilgisi yoktu.

"Sence bir gün onların yanına geçer mi?" diye sordu Gazel neredeyse fısıldayarak. Olayların farkındaydı fakat bunları tam anlamıyla vurgulamak istemiyordu.

AFRAWhere stories live. Discover now