55. BÖLÜM

28 5 7
                                    

Yanan ateşten geri kalan küller gibiydi. Bir zamanlar var olduğu yeri koruyordu fakat bir daha orada olamayacak kadar da ölüme saplanmıştı.

Binlerce ses vardı. Dalgaların arasında kayboluşuna kadar yaşadığı her an sanki aynı anda zihnine işlenmişti.

Gözlerini açmasa da günün aydınlığa kavuştuğunu hissedebiliyordu. Bunu göz kapaklarını saran ağırlıktan değil seslerden anlıyordu. Dalgaların durgunluğundan, ormanı saran kuş seslerinden. Ara ara tenine soğuk bir esinti bırakan rüzgârdan belki de.

Her şeye rağmen vücudunu saran yorgunluk hissini dindirebilen bir şey yoktu. Sanki zaman geçtikçe yorgunluğu artıyordu. Ancak yaralarındaki kuvvet artık hafifti. Bir toz bulutu gibi dağılıyor, esintiyle birlikte varlığını hissettirip kayboluyordu.

Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatırken gözlerini açtı Ilgın. İrislerine dolan ışığa alışmak için gözlerini bir süre daha kapalı tuttu. Artık bu duygulara alışması gerektiğinin farkındaydı. Bir süre burada kalmak zorundaydı. Bu sürenin uzunluğu hakkında hiçbir fikri yoktu fakat adanın diğer tarafına gitmesi bile günlerini alabilirdi. Üstelik ne yol biliyordu ne de takip edebileceği bir iz vardı. Burada geçirmesi gereken zamanı saptayamıyordu. Bir an önce uyum sağlamalıydı. Yemek ve suya ihtiyacı vardı. Yatacak bir yer de fena olmazdı. Yoksa bir gece donarak ölebilirdi. Aralıklarla hava buz kesiyor, ateşin etkisini tamamen yok sayıyordu.

Doğrularak oturduğunda iç geçirdi. Karşısındaki uçsuz bucaksız denize bakarken istemsiz içi huzur doluyor aynı anda kedere boğuluyordu. Diğerleri bu deniz gibi bir sonsuzluğa karışmıştı. Ulaşmak o kadar zordu ki, içindeki tüm hevesi parçalıyor, dağıtıyordu.

Uykusunu açmak için gerilirken çantasına uzandı. Rastgele bir yiyecek alarak yeni yeni kuvvetlenen açlığını dindirdi. Ne yediğinin farkında bile varmadı. Kafası başka yerdeyken yiyeceklerin tadını anımsayamıyordu. Üstelik şu an buna önem verdiği de söylenemezdi. Bir an önce kalkmalı, harekete geçmeliydi.

Yaraları biraz daha iyiydi. Sadece zorlamaması gerecekti. Ayrıca hareketleri de ona göre yavaş olmalıydı. Aksi halde devam edemeyebilirdi.

Karnını tutarak doğrulduğunda etrafı toparladı. Yola çıktığında güneş tam tepedeydi. Hafif sıcak bastırmış, rüzgarla tenini es geçmeye başlamıştı.

Ormandaki her şey daha canlıymış gibi geliyordu. Ara ara bekleyerek sadece sesleri dinlediğinde de bunu hissediyor, birilerine rastlamak adına yoluna devam ediyordu. Bir hayvana rastlaması da gayet güzel olurdu. Belki bir yaban tavşanı ya da bir geyik. Burada yaşama ihtimalleri olabilir miydi emin değildi. Fakat güzel olurdu...Adımları aniden durduğunda zihnini saran görüntülere daldı.

Bir mağarada kurdun bakışlarını hatırladı. Beyaz toprakta sürünen yılanı anımsadı. Yapayalnız kaldığı anlarda belirsiz bir diyardan çıkıp gelmişlerdi. O an sanki tüm acıları bir anlığına son bulmuş, karanlıkta bir ışığa rastlamıştı. Tekrar bulabilir miydi emin değildi. Sadece şu an o kadar isterdi ki farklı bir nefes duyabilmek.

"Bulacağım," dediğinde soluk verişi ormanda yankılandı sanki. Ormanın karanlık köşelerinden gelen soğuğu biraz daha hissetti. Yıllarca kapalı bir kutuda esir kalmıştı. O zamanlar gidebileceği bir yer yoktu. Belli bir zaman sonra korkacağı bir şeyde kalmamıştı. Her şeyi yaşamış, tüm acıları tatmıştı. Fakat burası uçsuz bucaksız bir uçurumu andırıyordu. Neyle karışılacağını bilmiyordu. Üstelik sevdiklerini bulamama korkusu öylesine baskındı ki diğer tüm duygularını öldürüyordu.

Elini karnına götürerek yürümeye devam etti. Ara ara kuş sesleri duyuyordu. Sadece aralarındaki mesafe fazlaydı. Bunu fark edince istemsiz kaşları çatıldı. Sanki ormanın bu tarafı bir nevi karanlığa karışmıştı. Herhangi bir canlıya rastlayamıyordu. Gördükleri küçük böceklerdi. Ağaçların yüksek dallarının arasında ara ara hareketlenmeler oluyordu. Muhtemelen sincaplar çoktan yemek arayışına girmişti.

AFRAWhere stories live. Discover now