19.BÖLÜM

88 43 0
                                    

Otelin bahçesinde bulunan içecek standından bir şarap şişesi alıp ağaçların altında olan bir masaya oturdum. Şişeyi kafama diktiğimde Tahir de yanıma oturmuştu.

“Güzelim, ne yapıyorsun sen?” dediğimde ağzım şarap doluydu. Genzimi yaka yaka mideme ilerlerken yüzümü buruşturdum.

“Ne yapıyormuş gibi gözüküyorum?” dedim ikinci yudumu alırken.

“Nefes, o sana zararlı biliyorsun değil mi?” Yüzüm alayla kıvrılmıştı.

“Doğru zararlı. Mesela sarhoş olursam yine bana tecavüz edebilirsin değil mi?” Bu cevabı benden beklemiyor gibiydi. Ama ona, bana yaşattıklarının hepsini yaşatacaktım.

“Nefes, şunu yüzüme söylemeyi ne zaman bırakacaksın?”

“Büyük ihtimalle asla bırakmayacağım. Hem neden söylüyorsun ki bunu? Seni rahatsız mı ediyor yaptıkların?” Üzülmüş numarası yapmaktan asla geri durmuyordu. Başını önüne eğdiğinde ellerini de bacak arasında kavuşturdu.

“Nefes, lütfen, lütfen yapma bunu bana artık.”

“Tahir, hatırlıyor musun bugün doktorun odasındayken ben de sana yalvarmıştım, aynen böyle. Ama sen ne yaptın? Beni hiç umursamadın. Şimdi de sen aynı şeyi yapıyorsun ve de ben senin yaptığını yapıyorum. Seni asla umursamıyorum. Şimdi izin verirsen biraz rahatlamak istiyorum.” Şişeyi kafama dikip bir büyük yudum daha aldığımda gözlerim kararmaya başlamıştı ama şişeyi bırakmadım.
 
  Tahir, yanımda başı yere eğik otururken ben de şişedeki şarabı bitirdim. Sanırım sarhoş olmuştum. Odaya gitmek isteyip ayağa kalktığımda başım döndü. Düşmek üzereyken Tahir’in güçlü kolları tuttu bedenimi. Yürüyemeyecek haldeydim. Sırtımda olan bir eli ile diğer elini bacaklarıma koyup beni kucağına aldı. Yolda yürürken gözlerim kapanıyordu. Ama direnecektim.

“Şuna bakın siz. Bebeğimizin katili babası, karısı sarhoş diye odasına taşıyor.” dedim ağzımı yaya yaya.

“Nefes, saçmalama!” dediğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım. Sarhoş olmama rağmen hala doğru düşünebiliyordum.

“Yalan mı? Bana tecavüz edip hamile bırakmadın mı? Sonra da bebeğimi aldırmadın mı?” dediğimde başım göğsüne düştü. Göz kapaklarım kapanmak üzereyken burnuma Tahir’İn kokusu doldu. Öyle güzel kokuyordu ki…
   
  Güneşin ışıklarının yüzüme vurmasıyla araladım gözlerimi. Yastıktan başımı kaldıramıyordum. Keza öyle ağırlaşmıştı ki… Sanki bir el başımı yastıkta tutmam için bastırıyordu. Yanıma baktığımda Tahir yoktu. Nerede olduğu da umurumda bile değildi aslında. Başım çok ağrıyordu ve midem de  bulanmaya başlamıştı. Kendimi zorla yataktan dışarı atıp banyoya gittim. orada işlerimi hallettiğimde hava almak için balkona çıktım. Balkona çıktığımda masaya başını koyarak uyuyan Tahir’i gördüm. Ne zamandır buradaydı ki? Yanına gidip elimi sırtına koyduğum an irkildim. O bebeğimin katiliydi, ona elleyemezdim. Dün yaşadıklarım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçtiğinde elimi sırtından çekip balkondan gittim. Odaya geri geldiğimde dolaptan bir elbise aldım ve hafif bir makyaj yapıp aşağıya indim. Karnım acıktığı için otelin restoranına gidip kendime kahvaltı söyledim ve yemeğe başladım. Neredeyse yarım saat geçmişti ki Tahir’i gördüm, hızla bana geliyordu.

“Beni neden beklemedin?” diye sordu karşımdaki sandalyeye oturarak.

“Beklemem mi gerekiyordu?” Onu umursamayıp kahvaltıma devam ettiğimde sinirlendiğinin yumruk yaptığı ellerinden anlamıştım.

“Nefes, unutma ki biz evliyiz.”

“Ne evlilik ama. Bu nasıl bir evlilik böyle? Bir baba bebeğine kıyar mı?” Yumruk yaptığı elini masaya hızla vurunca masadaki her şeyden bir ses çıktı.

Fırtına Öncesi Sessizlik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin