First day

251 21 27
                                    

Sabah alarmımın çalmasıyla derin uykumdan, yavaş yavaş uyandım. O kadar güzel bir rüya görmüştüm ki, uyandığım için neredeyse ağlayabilirdim. Ben gece uyurken Finn geliyordu, yeniden. Saçlarımı okşayıp bana, beni sevdiğini fısıldıyordu. Yarı uyur haldeyken onun elini tutuyordum, sıkı sıkı. Uzanıp yanağımdan öpüyordu yeniden. Sonra birden bire kayboluyordu, ben de hiç bir şey olmamış gibi uyuyordum.

Saate baktığımda hazırlanmak için yarım saatimin olduğunu gördüm. Bugün, Zoe Cafe de ki ilk iş günüm olacaktı. Açıkcası heyecanlı değildim, yorgun hissediyordum. Dolabımı açıp kıyafet bakındım, rahat parçalar giysem daha iyi olurdu.

Uzun zamandır giymediğim ve neredeyse dolabımda çürüyecek olan kahverengi tulumumu çıkardım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Uzun zamandır giymediğim ve neredeyse dolabımda çürüyecek olan kahverengi tulumumu çıkardım. Fena görünmüyordu, en azından tek parçaydı ve ben çalışırken rahat olabilirdi. İçine kirli beyaz tonlarında bir tişört çıkardım. Askılı kısıma tekrar yönelip babamın ceketini çıkardım. Bu ceketi babam gençliğinde giydiğini ve bu zamana kadar sakladığını söyleyerek bana vermişti, uzun zaman önce. Ara sıra yıkanmasına rağmen, babam gibi kokuyordu. Sızlayan gözlerimi bastırarak dolabın kapaklarını kapattım. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra tulumu ve bir çift çorabı üstüme geçirdim. Hava bugün oldukça soğuk görünüyordu. Giyindikten sonra telefonumu cüzdanımı, çantamı ve anahtarlarımı alıp alt kata indim. Kendimde şöyle bir göz gezdirip unuttuğum bir şey var mı diye kontrol ettim.

Dış kapıyı zar zor açmamla, sert ve soğuk bir rüzgarın yüzüme vurması bir oldu. Adımlarımı tekrar tıpış tıpış eve çevirip askıdaki atkımı ve beremi aldım. Daha sonra kapıyı çekip kaldırıma çıktım. Kafe yakın olduğu için yürüyerek gitmeyi tercih edecektim, sanırım.
Sabah saat 10 olduğu için insanlar ya evlerinde, ya da iş yerlerindeydi. Geniş, villalarla dolu sokaklar bomboştu. Yerdeki tuğlaların çizgisine basmadan ilerlemeye çalışırken esen soğuk rüzgarla sallanmayı bırakıp hızlandım. Daha fazla üşümeye gerek yoktu.

15 dakika kadar sonra yeşil dükkanın önünde duruyordum. Derin bir nefes alışverişi yaptıktan sonra büyük kapıyı iterek içeri girdim. İçerisi geçen seferkinden daha sıcak ve daha doluydu. İlkten ne yapacağımı bilemeden öylece etrafıma bakındım. Gözüme çarpan kasadaki sarı saçlı kıza ilerleyip çekinerek seslendim. "Merhaba, belki beni hatırlarsınız. Geçen hafta içi işe alınmıştım. Bugün ilk günüm ve ne yapmam gerektiğini bilmiyorum açıkcası."
Sıcak bir gülümseyle karşılık verip anlayışla başını salladı.

"Tabii hatırladım! Şuradaki kapıdan arkaya geçip önlük takabilirsin. Sonra da gelen müşretilerin siparişini alabilirsin. Masaları toparlamana gerek yok onun için başka birisi var. Ekstra olarak bazı müşteriler soğuk kahve, smoothie tarzı içecekler istiyorlar, onları hazırlayabilirsin!

"Teşekkür ederim, kolay gelsin!"
Başımı hafif sallayarak küçük bir gülümseme gönderdim. Arka kapıdan geçtiğimde beyaz, soluk ışıkla aydınlatılmış koridora çıktım. Zaten 2 oda vardı. Bir tanesi lavabo olduğuna göre diğer oda olmalıydı. Kapı kulpunu tutup indirdiğimde ciğerlerime hücum eden tozlar anında hapşırmama sebep oldu. Elimle burnumu kapayıp etrafıma bakındım. Burası kolilerle ve işe yaramaz şeylerle dolu bir odaydı. Rafta katlı duran önlüklerden sarı olanını elime aldım. Rengi güzeldi açıkcası, bir kaç kez çırptıktan sonra boynumdan geçirip belime bağladım. Artık çalışmaya hazırdım.

No tears left to cry | Fillie Where stories live. Discover now