Window neighbor

247 20 19
                                    

Haftaya okul açılıyordu ve okul ile işi nasıl yürüteceğimi bilmiyorum! Bugün kafede çalışmaya başlayalı tam 1 hafta oldu. Bir hafta içinde yorulduğumu kabul ediyorum, Her gün tıka basa bir şeyler yiyip içen Finn'i saymıyorum bile. Aptal! Kalbimi çalmayı gerçekten iyi biliyor. Aramız bir haftadır güzel ve bu beni son zamanlarda hiç olmadığım kadar mutlu yapıyor. Yani, aramız çok güzel değil, sadece güzel ama yine de mutluyum işte.

Her sabah uyandığımda şarkı söyleyesim, yollarda dolanırken dans edesim geliyor. İçimdeki susmak bilmeyen ses sürekli bağırıp onu sevdiğimi, ona aşık olduğumu haykırmak istiyor. Sanki tüm kitaplar, tüm şarkılar, tüm şiirler bizim için yazılmış gibi!
En ufak hareketi bile beni heyecanlandırmaya yeterken, onu işte bile olsam izleyebilmem hatta onun da beni izlemesi midemde kelebekler uçuşturuyor. Yanlışlıkla eline çarpmış gibi yapıp dokunduğum oluyor bazen. Neyse, konumuz bu değil.
Bazen dengesizlikleri tutuyor ve bunun sebebini bilmiyorum, beni üzüyor ama mutlu ettiği kadar değil. Kalbim onun yaptığı aptallıklara göz yummaya hazır, yeter ki onun kalbi de beni sevsin.

Bugünün pazar olmasının verdiği keyifle öğlenin 12 sine kadar uyukladım. Uyanmama rağmen hala üzerimdeki pijamalarımla uzanmış, tavanı izlerken bir yandan da düşünüyordum. Düşünürken yapılacak en güzel şeyi yapıyordum bence. Beyaz tavan, üzerinde birçok hayalin kurulması için, insanı boğan düşünceleri tek tek sermek için çok uygun bir ortam.

Bir diğeri ise kitap okurken düşünmek, özellikle de daha önce okunmuş bir kitabı okurken. Ben de öyle yaptım.
Yerimden hafif doğrulup oturur pozisyona geldim. Yatağımın hemen üzerinde, duvara monte edilmiş küçük rafa elimi uzattım. Bu rafı sadece en sevdiğim kitaplarımı koyuyordum. Ayrıca okumakta olduğum kitaplara kolayca ulaşabilmek için kullandığım da oluyordu.

Ancak şu an, geçen gün kafeden çıkarken aldığım ve henüz okuma fırsatı bulamadığım kitabı okumaya karar verdim son anda. Kalın kitabı elimle koyduğum yerde yoklayıp bulunca kavrayıp çektim. Yeni bir kitap okumanın verdiği heyecanla ilk sayfayı çevirip okumaya başladım.

-

Kitabı okumaya başlayalı yaklaşık 2 saat olacaktı. Yeni başlamama rağmen bazı yerlerde gözlerimin dolduğunu bile söyleyebilirim. Kitap okurken beğendiğim cümlelerin altını çizmeyi çok severim, ve bu kitabı okurken kalemim elimden düşmedi desem yeridir. Her kitapta olduğu gibi yine ve yine okurken onu düşündüm. Sanki bu kitabı ben, onun için yazmışım gibiydi. O bana yazsa fena olmazdı tabii. Acaba o da benim için böyle düşünür mü, bir gün? Hafif zonklamaya başlayan başım, artık okumamam için bir işaretti. Son doz olarak bir cümle daha okuyup öyle kapatırım diye düşünerekten devam ettim.

Neyine bağlandım bu kadar bilmiyorum. Bana bakmayan gözlerine mi, yoksa benim olmayan kalbine mi?

Hayranlıkla, defalarca okudum. Gözlerim hala sıralanmış harflerin üzerindeyken, elimdeki kalemin kapağını açıp işaretledim satırları. Bu bana zevk veriyordu. Derken gözlerim takıldı onun penceresine. Duştan yeni çıkıp giyinmiş olmalıydı ki saçları ıslaktı. Ama buna rağmen hala kıvır kıvır kalabiliyorlardı. Yere eğildiğinde görüş alanımdan bir kaç saniyeliğine çıktı, tekrar doğrulduğunda kollarında kocaman gri bir tüy yumağı gördüm. Kendi kendine kediye bir şeyler mırıldanıp burnundan öptü. Birkaç kez başını okşadıktan sonra yatağın üzerine bıraktı. Başını hafif sola çevirip gözlerini bana dikti, sanki benim burada olduğumu ve onu izlediğimi biliyor gibi. Dudaklarının kenarları yukarı doğru kıvrılırken zar zor elimi kaldırıp el salladım, yüzüme de bir gülümseme kondurmayı unutmadım tabii. Camımı açıp mermerine bileklerimi dayarken beni izliyordu.

"Aç mısın?" diye seslendiğimde belli belirsiz gülümsedi.
"Eh işte, neden sordun?"

"Dün kurabiye yaptım, bekle getireyim!"

No tears left to cry | Fillie Where stories live. Discover now