varyant #09: dokuzuncu şeytan

280 50 124
                                    

BÖLÜM ON DÖRTDOKUZUNCU ŞEYTAN

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

BÖLÜM ON DÖRT
DOKUZUNCU ŞEYTAN

Mobius'un hissettiği ilk şey acıydı, üstelik her yerdeydi.

Herhangi bir uzvunu hareket ettirmeye çalıştı. Maalesef ki göz kapakları kapakları dahil her yeri sözünden çıkmaya karar vermiş gibi görünüyordu.

"Kendini zorlamayı kes." diye tısladı bir ses. Devamında bir şeyler daha söyledi ama Mobius anlayamadı.

Onun yerine bir kez daha kendinden geçti.

İkinci uyanışı birinciden biraz daha ağrısız başladı. Sonra ise karnında delici bir sıcaklık hissetti. Hayal meyal bıçak yarasını hatırlıyordu, çıkarılıp çıkarılmadığını hatırlayamadı. Acaba bıçak hala içinde miydi?

"Sabit durmazsan seni bağlayacağım!" Aynı ses miydi?

Mobius yine kendinden geçti.

Üçüncü uyanışında ilk başta uyandığını bile anlayamamıştı. Bileklerindeki ipleri hissetmese bir kez daha bayılırdı ama ipler ajan tarafını harekete geçirmeye yetmişti. Arkasından bağlanmıştı ve omuzları o kadar ters duruyordu ki çıkmış bile olabilirlerdi.

Yavaşça gözlerini araladı. Karanlığa alışmış gözbebekleri aniden ışıkla karşılaşınca iyice küçüldü ve Mobius'u acılı bir körlük ile baş başa bıraktı. Gözlerini oluşturmak istiyordu ama ne kadar çekiştirirse çekiştirsin canını daha fazla acıtmadan ellerini kurtaramadı, onun yerine gözlerini kırpıştırmakla yetindi.

Neyseki çok geçmeden alışmıştı ışığa. İlk gördüğü, nemli taş tavan oldu. Asılı su damlalarından biri doğrudan burnuna damladı. Mobius'un ajan eğitimi almış gözleri, tavanı geçip hemen diğer detaylara atladı.

Taş duvarlar, taş zemin ve taş tavan geniş yarık ile birleşince bir çeşit mağarada olmanın şokunu yaşadı. Avcıların onu yakaladığından emindi, yarı bilinçsiz de olsa 'Tutuklayın' dediklerini çok net duymuştu.

Ayrıca başka birisini duyduğuna da emindi lakin etrafa ne kadar bakınırsa bakınsın kimseyi göremedi.

Geniş yarıktan çeşitli tonlardaki yeşillerde ağaç yapraklarını görebiliyordu. Daha fazlasını görmeye çalıştı ama yattığı yerden kolları arkasındayken doğrulmaya çalışması sadece boşa çırpınmadan ibaret gibiydi. İki elini arkasından yere dayayarak  destek aldı ve kendini yukarı itti.

Karnından gelen acı tüm vücuduna yayılınca bıçaklandığını sonunda hatırlayabildi.

Yarayı tekrar açtığına emindi ama yine de durmadı. Sonunda oturabildiğinde yarıktan daha fazlasını göremediği için iplere odaklanmaya karar verdi. Parmaklarıyla iplerin pürüzlü dokusunu hissetti, oldukça kalındı ve sıkıca bağlanmıştı. Yine de bu çeşit iplerin sürtünmeyle naylon olanlardan daha çabuk koparabileceğini biliyordu. Sürtmek için mağarayı bir kez daha taradı gözleri ama duvarlar dışında her yer bomboştu. Taş duvarların iş göreceği ise meçhuldü ama denerse ne kaybedecekti ki?

effortless mind ☰ lokius, auWhere stories live. Discover now