10

209 18 12
                                    

(Bir ay sonra)

(07:23)

"Hani bundan bir kaç hafta önce bir şarkı mırıldanmıştın, hatırladın mı?"

Bir süre ses çıkmadı. Düşünmesi için ona zaman verdim bende.

"Evrenle ilgili konuşmuştuk sonrasında. O mu?"

"Evet!" dedim neşeyle. "Mırıldandığın o şarkıyı buldum." Evin bahçe kapısını açıp içeri girdikten sonra yavaşça ardımdan kapattım. Artık kulağıma yapışacak kadar ısınmış telefonun ucunda uykulu sesiyle güldü.

"Kiminmiş?"

"Coldplay'in şarkısı. Bir grupla iş birliğiymiş."

"Adı neymiş şarkının?"

"My Universe." 

Kocaman bir kahkaha attı. "Mantıklı!"

Apartman kapısına doğru ilerlerken görmeyeceğini bilsem de kafa salladım salak gibi. Uykudan mı yorgunluktan mı yoksa başka bi şeyden mi bilmiyorum ama sarhoş gibiydim. Sallanan adımlarla yürümeye devam ederken kafamı kaldırıp bizim kata baktım. Işıklar yanıyordu.

"Bu arada ben geldim." dedim Jungkook'a. "Apartmanın önündeyim. Rose uyanmış. İçeri girene kadar beklemene gerek yok. Kapatalım istersen."

"Olsun. Beklerim. Sıkıntı yok." dedi ama sesinden uyku akıyordu. Gözlerinin açık olmadığına ve benim içeri girmem için dört gözle beklediğine adım gibi emindim. 

"Uyu Jungkook." dedim göz devirerek. "Buradan sonra en fazla ne olabilir ki?"

"Çok şey." diye mırıldandı.

"Hiçbir şey olmaz." diyerek karşı çıktım. Zile bastım. "Hadi kapatıyorum ben."

"Kapatma."

"Görüşürüz!"

"Soomin..."

Telefonu kulağımdan çekip aramayı kapatma tuşuna bastıktan sonra kapının açılmasını beklemeye başladım. Kapı, Rose otomatiğe basmadan önce açıldı. Aralanan kapıdan dışarı süzülen ince uzun beden, ben her ne kadar kafasındaki kapüşon ve yüzündeki maske yüzünden onu göremesem de, beni görünce duraksayıp bana baktı. O olduğu yerde dikilip bana bakınca, normalde umursamadan yanından geçip gidecekken bende kafamı ona çevirdim.

Tanıdık gözler, tanıdık kıyafetler, tanıdık duruş...

Elini kafasına götürüp önce kafasındaki kapüşonu indirdi. Sonra maskesini çıkarttı. Yüzünde benimkiyle aynı şaşkın ifade vardı.  

Buz kestim. Onu bunca zaman sonra görmek beni korkutmuştu. Her an kaçmaya hazır olmak için çantamın kulbunu sıktım avuç içlerimle. Gözümün önüne o gece bana bağırarak ve kollarımdan tutup sarsarak hırpaladığı, beni kapı dışarı ettiği anlar gelince tüylerim ürperdi. O korkunç bir adamdı. Ve şu an evimin önünde, karşımda dikiliyordu.

"Burada mı kalıyorsun?" diye sordu. Kafasını kaldırıp yukarı baktı ve alaycı bir şekilde güldü. "Ahh şansıma sıçayım."

Burada ne işi olduğunu sorgulamama gerek kalmadı o andan itibaren. Yukarıya baktığında nereye baktığını anlamıştım. Bunu anlamak midemi bulandırdı. İçimin karıştığını hissettim ve koşarak uzaklaşmak istedim oradan. Kendi evime, memleketime kadar yalın ayak koşmak ve annemin kollarına sığınıp hıçkırarak ağlamak istedim. Bütün bunlar neden benim başıma geliyordu?

Acaba Rose'un haberi var mıydı? Büyük ihtimalle o da bilmiyordu Johnny'nin benim eski sevgilim olduğunu. Ben söylememiştim çünkü. Johnny okulda popüler sayılan biriydi, çevresi genişti. Kendi olsun, arkadaş grubu olsun ilgi çekicilerdi, Rose'un ona hayran olması şaşılacak bir durum değildi elbette. Asıl şaşılacak şey tamı tamına bir aydır hepimizin olan bitenden habersiz bir şekilde  yaşıyor olmasıydı. Rose Johnny'nin nasıl biri olduğunu bilse onunla beş dakika daha geçirmezdi. Buna emindim. Ki birazdan yukarı çıkınca ona her şeyi anlatacaktım.

𝐶𝐿𝐴𝑆𝑅𝑂𝑂𝑀 𝐶𝐻𝐴𝑇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin