11

216 21 3
                                    

Jungkook tam yedi dakika sonra yanımdaydı. 

Otobüs durağının biraz gerisine park eden siyah Toyota'dan inip koşar adım bana doğru geldiğini görünce şaşırarak bileğimdeki saati kontrol etmiştim. Tam yedi dakika.

Aramızda bir kaç adım mesafe kalmışken kaşlarını çatarak  bir bana birde önümde duran valizime çevirdi bakışlarını. Ardından yavaşlayarak tam yanımda durdu. Kafasını eğip bana baktı. Gözleri yorgun ve telaşlıydı. Üzerinde gri bir eşofman altı, ince siyah bir tişört ve eşofmanından bir ton daha koyu bir hırka dışında bir şey yoktu. Neredeyse kar yağacak kadar soğuk bu havada bu kadar ince giyinerek dışarı çıkmasına şaşırdım. 

"İyi misin?" diye sordu.

Değildim ama yine de kafamı salladım.

Eğilip valizimi eline aldı ve "Hadi gidelim." dedi başka bir şey sormadan. Arkasından onu takip etmeye başladım. Bagajı açıp valizimi yerleştirirken yanında onu bekledim.

"Beni paramın yeteceği türden bir otele bırakırsan minnettar olurum." dedim onun valize yer açmak için bir kaç şeyin yerini değiştirmesini izlerken. Bir ev bulana kadar, kazandığım bütün paraya mal olacak olsa da, idarelik bir yerde kalmam gerekiyordu. 

Bagajın kapağını kapatırken bana sinirli bir bakış attı ve bir şey söylemedi. Yanıma gelip beni nazikçe sırtımdan ittirerek ön tarafa doğru ilerletti ve arabanın kapısını açıp oturmam için omuzumdan hafifçe bastırdı. Ben arabaya binip yerleştikten sonra kapımı kapatıp arabanın önünden dolanarak şoför koltuğunun olduğu tarafa geçti. 

"Kemerini unutma." diye uyardı beni kendi kemerine uzanırken. Dediğini yapıp emniyet kemerimi bağladım ve arkama yaslandım.

"Otele falan bırakmıyorum seni." dedi arabayı çalıştırırken. "Önce bunda anlaşalım."

"Kalacak yerim yok Jungkook." dedim. Sıkıntıyla iç çektim. "Buradaki ikinci evimden de postalandım."

"Rose seni kovdu mu?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Teknik olarak hayır." diye cevap verdim. Sonuçta bana evinden defolmamı veya daha nazik bir dille gitmemi falan söylememişti. "Ama kalmam içinde bir şey söylemedi."

Bir süre sessiz kaldı Jungkook. Bakışları yoldaydı. Geldiğinin aksine arabayı şimdi oldukça yavaş sürüyordu. Kafasını bana çevirdi.

"Ne olduğunu anlatmak ister misin?"

Umursamaz bir şekilde omzu silktim. "Derdimi paylaşacak bir tek sen kaldın zaten."

"İstersen eve gidelim ve biraz uyu." dedi. "En azından dinlenmiş olursun. Uyanınca anlatırsın."

Dediklerini duymazdan gelerek "Hazır altımızda araba varken bir kaç emlakçı mı gezsek?" diye sordum. Sonra aklıma Jungkook'un dün geceden beri uyumadığı gelince yüzümü buruşturarak "Neyse..." dedim. "...ben bir ara kendim bakarım bugün. Seni yormayayım."

Sinirli bir şekilde kafasını yavaşça bana çevirdi. Yola değil bana baktığını fark edince bende ona döndüm.

"İnadına mı yapıyorsun?" diye sordu kaza yapmamak adına (şükür ki) bakışlarını bir kaç saniyeliğine yola çevirip tekrar bana bakarken.

"Sokakta kalmama gönlün el verecekse sıkıntı yok." diye cevap verdim tek kaşımı kaldırarak. "Başımın üzerine kendime ait bir çatı aramak istiyorum. Bunun neresi inat yapmak?"

"Tek başına eve çıkabileceğini düşünüyor musun cidden?"

"Neden olmasın?"

"Kiralardan haberin yok galiba?"

𝐶𝐿𝐴𝑆𝑅𝑂𝑂𝑀 𝐶𝐻𝐴𝑇Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin