4 - "Dalin"

478 21 52
                                    

Eve gelip direkt yatağa girdiğimde çok geçmeden uykuya dalmış fakat Meriç'in çok geçmeden beni kaldırmasıyla, yemek yiyip ilacımı içmiştim. Uyuyup uyandığım gece boyunca pek bir şey değişmemişti, sabah kalktığımda da hâlâ üşüyor ve ağrı çekiyordum.

"Nasıl oldun?" diye girdi Meriç odama. Gece süreki gelip beni kontrol etmişti, hastane konusunda ısrar etmesine rağmen gitmediğim için bir ara beni tekmelediğini hatırlıyordum.

"İyiyim," dedim öylesine ama hemen ardından gelen küçük öksürük kriziyle bana tip tip baktı.

"Bok iyisin," diye buruştu yüzü. "Adamları arayıp gelemeyeceğimizi söyleyeceğim."

"Saçm-" öksürdüm. "Saçmalama!" dedim ama sesim götüme kaçmış gibiydi. "O kadar da kötü değilim. Halledebilirim."

"Yarağıma halledersin, tipe bak..." dediğinde ona yalvararak baktım. "Bakma lan öyle it. Tipsiz muşmula. Gitmeyeceksin, işte. Hâlâ bakıyor öyle ya!"

Yavru köpek bakışlarımı da dahil ettiğimde, "Rica etmekteyim," diye mırladım.

Sırtını bana döndü ama omzunun üzerinden bana baktı. "Ricana sokmaktayım şu an."

Yavru köpke halimden hızla çıkarken, "Anca küfür ediyorsun ha!" diye çıkıştım.

Kapıya doğru ilerlerken, "Anca küfür etmek istemekteyim," dedi alayla. Kapıdan çıkmadan önce hayali alevler fışkıran gözlerini bana çevirdi. "Beş dakika içinde hazır olmazsan sana çükümü yalatırım."

"Pislik yapma puşt!" diye bağırdım o odamdan çıkarken ama bağırmamdan ötürü boğazım acıdı ve hazırlanmam gereken beş dakikanın iki dakikası öksürük krizinden kurtulmakla geçti.

Hızla kalkıp hazırlandığımda elime geçeni giymiştim. Zaten dolabım hep aynı şeylerin farklı renkleriyle doluydu. Kot pantolonu ve sweati giyerken beni yürüyen bir pilates topu gibi gösteren şişme montumu giydim.

Meriç puştundan hızlı hazırlanmıştım.

Ben bunun kırk yıl lafını yapardım şimdi.

Hehehe.

~~~~

Restorana geldiğimizde ben Meriç'i küçük çocuğunu okulunun ilk gününe yollayan ana gibi duygusal anlar, dualar ve tavsiyelerle yollamıştım seçmelere.

Benim işim üst katlardaydı, tam olarak ne yapacağımı bilmiyordum. Seçilmiştim ama henüz tek seçilen kişi olduğum için danışacağım ve dedikodusunu yapacağım biri de yoktu.

Biraz mini ve ağrılı adımlarla danışmana ilerledim. Uzun bir sıra halinde olan danışmanda bir görevlinin önünde durdum. "Pardon?" dedim sessizce. İsimliğine baktım. "Simge Hanım?"

Kız dalgınca bilgisayara baktığı için beni fark etmemişti ama ona seslenmemle, "Oyun oynamıyordum!" diye panikle zıplayarak ayaklandı ve bana baktı. Beni aceleyle süzdüğünde patronu olmadığımı mı anladı bilmiyorum ama büyük bir rahatlama yaşarak elini kalbine koydu. "Çok özür dilerim," dedi ardından mahcupça, yutkundu. "Ben şey sandım..."

Gülümsedim. "Murat Bey değilim."

"Ha?" dedi bir an şaşkınca. Ardından büyük, lobideki insanların hayran hayran bakacağı bir kahkaha bastı. Kıza şaşkınlıkla baktım. "Tanıyor musunuz o zırtopozu?"

Bu sefer ben, "Ha?" dedim. İşvereni hakkında, tanımadığı ve görünürde müşteri kılıklı birinin yanında böyle konuşması... Pek iyi değildi, ilk günlerinde falan olmalıydı, bu deli cesaretinin başka açıklaması olamazdı. "Şey... Dün seçmelerde o ilgileniyordu da..."

NEFESSİZ: KALANLARKde žijí příběhy. Začni objevovat