Something is Wrong, I Can't Explain

228 39 83
                                    

Bölüm şarkısı: mystery of love/sufjan stevens
***

Kasım ayıydı - kızıl gün batımlarının, ayrılık kuşlarının, hüzünlü şarkıların, kar kokusu taşıyan tutkulu rüzgarların ayı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kasım ayıydı - kızıl gün batımlarının, ayrılık kuşlarının, hüzünlü şarkıların, kar kokusu taşıyan tutkulu rüzgarların ayı. Harry ağaç evine sığınmış güzel manzaranın seyrine dalmıştı. Devasa ağaçların içinde kendisi ve problemleri küçücük kalıyordu sanki. Kendisini burada güvende hissediyordu. Ne var ki orman, çürümekte olan bir dünyada adım adım yürümekten başka hayatı olmayanlar için yeten bir yerdi, bir memleketti.

Kendisiyle ne yapacağını bilmiyordu. İçi kasvet doluydu. Louis ona mutluluğun ne olduğunu hatırlatmıştı, fakat artık o yoktu. Kendisiyle getirdiği umut kırıntılarını da alıp gitmişti. Bu Harry'nin suçuydu. Yaptığı şeyin yanlış olduğunu farketmesi biraz zaman almıştı ve artık her şey için çok geç olduğunu düşünüyordu. Louis onunla bir daha konuşmayacaktı. İstediği de bu değil miydi zaten? Evet, ama neden bu denli üzgün hissettiğini bilmiyordu.

En doğru kararı verdiğini söylüyordu ama içten içe bunun doğru olmadığını biliyor gibiydi. Louis'i ağaç evine getirdiği günü anımsadı. Dudakları ufak bir tebessümle kıvrılmıştı. O gün ne çok gülmüşlerdi. Louis ile konuşmayı özlüyordu. Keşke onu arayıp hayat, evren ve felsefe hakkında konuşabilseydi. Louis'in tavsiyelerine işte şimdi en çok ihtiyaç duyduğu zamandı. Sahi, hep kendinden bahsetmişti ama onun hayatına dair pek bir şey öğrenememişti.

Belki de Louis konuyu kendinden uzaklaştırmayı çok iyi biliyordu. O gerçekten Louis'i tanıyor muydu? Biraz daha düşündü. Sadece onun çok karizmatik, komik ve zeki biri olduğunu biliyordu. Harry'e mükemmel bir arkadaş olmuştu ama kendisi bunu pek de becerememişti. Suçluluk duygusunun karnında bir yerlerde tutuştuğunu hissetti.

O derin ve yorgun bakan mavi gözleri ardında ne sırlar saklıyordu? Louis'i aklından çıkarmayı bir türlü başaramadı. Gözlerini her kapattığında aklında onun büyüleyici gözleri beliriyordu. Dudakları. Gülüşü. En son, tiyatro provasında gördüğü hüzün ve öfkeyle bakan suratı.

Gözlerini açtı ve kahverengi ciltli eski defterini eline alıp yazmaya başladı. Ona iyi gelen bir diğer şey de buydu. Elinde bir jilet olmadığı zamanlarda genelde kalem olurdu. O anki düşüncelerini kayıt altına alıyordu ve yazmaya başladığında o düşünceden kurtulacağını hissediyordu.

'Mavi gözlerin buharlaşıyor, ruhuma ve aklıma doğru. Rüyalarımda bile seni arıyorum, senin izini sürüyorum.
Gerçek şu ki, uyandığım her an aklımdasın. Her. Kahrolası. Dakika. Sanki kemiklerime işlendin ve damarlarımda geziyorsun. Ne kadar çabalasam da görüntün hala göz kapaklarıma mühürlü. Senin varlığınla ne kadar savaşsam da, sen her zaman geri dönüş yolunu buluyorsun...beynimde bir ev yapmış gibi.'

Yazdıklarını okuduğunda durumun ne kadar içler acısı olduğunun farkına vardı. Kimse sadece arkadaş olarak gördüğü birine böylesine bir paragraf yazamazdı. Bu düşünceyi kafasından silkeledi. Yazdıklarını ve kendi düşüncelerini yargılamamalıydı çünkü tüm düşünceler gelip geçiciydi. Yasak olanın verdiği hazdı bu. Zaten Harry daha önce hiç aşık olmamıştı ki! Aşk ne demek nereden bilecekti?

Lost In The Same Jungle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin