3.BÖLÜM "Gölge"

62 47 7
                                    

...Güneşin masum ışıkları bedenime dokunurken iki öpücük konmuştu yanaklarıma...


Annem ve babam o iki küçük öpücüğün sahibiydi.

"Hadi kızım hazırlan bugün çok güzel bir gün olacak bizim için."

Güneşin yüzüme değen sıcaklığını hissederek

"Ne yapacağız ki?"

Annem saçlarımı okşarken

"O da süpriz koca prenses."

Ah tanrım koca kelimesine mi yoksa prenses kelimesine mi üzüleyim. Hatta iki kelimeyi yan yana hiç sevmemiştim o apayrı bir konuydu.

Onlardan hazırlanmak için zaman istedim ve odadan çıkmalarını izledikten sonra banyoya yüzümü yıkamak için gittim. Daha sonra giyinmek üzere dolabı açtım.

"Vay...beee!"

Diye bir çığlık koptu ağzımdan. Annem ve babamın duymaması için dua ettmiştim. Bir modacının dolabı gibiydi burası. Renk uyumu, kalite, marka... hatta her şey müthişti.

Çok beğendiğim mor xxl bir kapşon ve altına boy friend bir patron giydim. Sonbahardaydık ama hava kışı aratmıyordu. Bu yüzden beyaz eskimo bir bot giymeyi de ihmal etmedim.

Annem ve babamın hazırlanmasını beklerken odayı incelemeye başladım. Bu oda her genç kızın hayali gibiydi. İlgimi hemen odanın köşesinde duran keman çekmişti. Oraya doğru ilerleyip kemanı elime almıştım. Bu keman çok asil ve sıcak hissetiriyordu. Üzerinde küçük görünmeyen bir bölümde '~t.o~' yazıyor ve yanında sonsuzluk işareti bulunuyordu. Ne anlama geldiğini anlamamıştım. Kemanı yerine koyduktan sonra duvarda küçük mandallarla asılı fotoğraflara yöneldim. Elimde kemanın olduğu onlarca fotoğraf...

Keman çalabiliyor muydum? Duvarda asılı madalyaları da gördükten sonra keman çalabildiğime kesinlik verdim. Şimdi de çalabilir miydim acaba? Camın kenarındaki kemana tekrar yönelirken tam penceremin beş metre ilerisinde ki yan villadan çıkan siyah giyimli, siyah maskeli gözü dışında başka hiç bir yeri gözükmeyen -uzaktan gözü bile net değildi- bu çocuk ilgimi ona yöneltmemi hemen başarmıştı. Arabaya binmesini bekleyen koruması kapıyı açıp onu beklerken tanımadığım bu çocukla bir kaç saniye de olsa göz göze geldik. Utanmıştım ve bu yüzden hemen kendimi geriye doğru atmıştım.

"Soo Ah! Hadi bebeğim aşağı in."

Annemin seslenişini duyar duymaz o heyecanla aşağı inmiştim. Nefes nefese kalmıştım merdivenleri inerken. Annem bu halimi görünce hemen yanıma gelip iyi olup olmadığımı sordu. Tabi ki bir şey yaşanmadığı için ben de hayır cevabını verdim.

Beyaz şirin çantamı da aldıktan sonra hep beraber dışarı çıktık evimizdeki yardımcımız Soo Rim Teyze'yle vedalaşıp. Babamın arabayı getirmesini beklerken etrafı kontrol ediyordum aynı zamanda belki o gölge çocuğu görürüm diye. Maalesef etrafta tek bir kimse bile yoktu.

"Hadi Sun Yeon hadi Soo Ah! Üşütmeyin arabaya binin hemen."

Annemle beraber arabaya doğru yönelirken dikiz aynasından arabayı izleyen kara bir süliet gördüm ama onu gördüğümü anlayınca kafasını çevirmedi bile. Umursamamam gerektiğini düşünerek kafamı çevirmemle birlikte babamın arabayı sürmesi bir olmuştu.

Bugünün süpriz olduğunu söylediği için anneme nereye gideceğimizi sormamıştım. 30 dakika sonra lüks bir mekana gelmiştik. Herkes babama büyük bir saygıyla yaklaşmıştı onu görünce. Masaya oturduktan sonra öğrendim ki burası benim mekanımmış daha doğrusu babamın ama doğum günümde benim olacaktı.

The Dark House Where stories live. Discover now