5.BÖLÜM "Unutmak"

38 25 4
                                    

O odada kaç dakika öylece kaldığımı hatırlamıyordum. Kang Joon beni tanıyor muydu? Tanıyorsa nerden tanışıyorduk? Domuz ve Pirinç bunu neden bilmiyordu? Onlar tanımıyorsa biz nasıl tanışmıştık? Başımı dizlerimin arasına almıştım. Bu düşünceler beni deli ediyordu. Kapının açılmasıyla gözlerimi oraya yöneltmiştim. Hademe bana bakıyor ben de ona bakıyordum. Ayağıya kalktım ikimizde konuşmamıştık. Üstümde bulunan tozları temizledikten sonra açık kapıdan sıyrılmıştım.

Hemen sınıfa doğru gidiyordum ama koridorda kimse bulunmuyordu. Ders saati miydi? Zil sesini o dalgınlıkla duymamıştım herhalde. Kapıyı çalıp sınıfa girmiştim. İçeride öğrenciler vardı sadece. Çoğu sohbet ediyor küçük bir azınlıkta uyuyordu. Ayakta dikilirken dersin boş olduğunu öğrenmiştim.

Geçmişe dair hiç bir şey hatırlamamak sinirimi alt üst ediyordu zaten. Sırama oturmuştum ama Kang Joon burda değildi. Derin bir oh çektikten sonra Domuz ve Pirinç'e baktım. Büyük bir çember oluşturmuş oyun oynuyorlardı. Domuz bana gitmem için işaretler sergilerken onu reddetmiştim. Başka bir gün olsa düşünmeden oyuna katılmıştım ama şuan oyun oynayacak hatta konuşacak takâtim yoktu.

İki elimi birleştirip başımı üzerine koymuştum. Pencereden sızan huzurlu ışık yüzüme vuruyordu sessiz ve sakince. Gözlerimi kapadım derin bir uykuya dalmak için.

***

Zilin sesiyle derin uykumdan uyanmış gözlerimi usul usul açmaya çalışıyordum. Etrafıma baktım sınıfta kimse yoktu. Başımı tekrar birleştirdiğim ellerimin üzerine koyup gözlerimi kapatmıştım. Bir dakika hayal mi görüyordum.

Karşımda bana doğru uyuyordu Kang Joon. Nasıl uyurken bu kadar masum olabiliyordu. Oysa saatler öncesine kadar pisliğin tekiydi. Oturduğum pozisyonu hiç bozmadan onu izlemeye başlamıştım.

Kusursuz görünüyordu. Keşke karakteride bu kadar kusursuz olabilseydi. Başımı masadan kaldırıp oturuşumu dikleştirmiştim. Saatler önce sıktığı kolumu açıp baktım. Morarmış ve acıyordu. Kolumu ovarken Kang Joon gözleri açık bir şekilde beni izlediğini gördüm. Onu fark ettiğimi anlayınca endişelenerek başını diğer yana çevirmiş sonra oda uyumayı bırakıp dikleşmişti.

Bana değil önüne bakıyordu. Kolumu ovmaya devam etmeye başlamıştım.

"Yeter! Canın çok nazikmiş seninde!"

Cebinden bir krem çıkarıp bana sormadan kolumu çekip masanın üzerine koymuş kremi açıp sürmeye başlamıştı. Onu hayranlıkla izliyordum.

"Neden önce incitip sonra iyileştirmeye çalışıyorsun?"

Sessiz bir şekilde gözlerine eğilerek cevap vermesini bekliyordum. Bana bakmıyordu bile.

"Bir kaç saate kolunda ağrı da morlukta kalmaz! Söylenmeyi keseceksin tamam mı?"

Neden bu kadar ruhsuz ve ifadesiz duruyordu? Böyle yapmasını gerektirecek ne yapmıştım ya da ne yapmıştılar?

Soruma cevap vermemişti. Çok sinirlenmiştim böyle davranmasına. Ayağı kalkmış kapıya yöneliyordu ki ellerimle boğazını tutup onu duvara yapıştırdım.  Bana dik bakışlarını yöneltmişti. Ama oda farkına varmıştı çünkü benim gözümden çıkan alevler onun dik bakışlarını bastırıyordu.

"Cevap ver bana! Soruma cevap ver Kang Joon! "

Kelimelerim ağzımdan teker teker ve dikenleyici bir şekilde çıkıyordu. Kang Joon bana bakmıyordu bile. Ellerimi boğazından çektim. İki elimle bu sefer başını aşağı çekmiş gözlerimin izasına getirmiştim. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı. Derin nefes alış verişini hissedebiliyordum. Kendimi bir kaç göz yaşı bırakmadan durduramamıştım. Göz yaşlarımı gören Kang Joon'un yüz ifadesi birden değişmiş, yumuşamıştı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 30, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The Dark House Where stories live. Discover now