4. BÖLÜM

14 6 9
                                    




Oydu...

Çiçeği gönderen de, kolyeyi alan da oydu. Hatta haftalar sonra bana yaşamam için şans verecek kişi de o olacaktı.

"Sence de kim olduğumu öğrenme zamanı gelmedi mi Elis?" Yatağımda otururken biraz daha yaklaştı. "Yıllar önceydi. Sınıfta kitap okuyordun. Yanına birisi geldi ve sana bir şeyler dedi telaşlandın. Yolda eve gidene kadar düşündün. Eve gittiğinde yine düşündün. Sonra seni aradım. Korktun. Günlüğünü ben almıştım o gün pencerenin önüne koyan da bendim. İstanbul Kardelen'ini alan da. Şimdi bu koynundaki kolyeyi gizli saklı çekmecene koyan ve haftalar sonra hayatını kurtaracak olan kişi benim Elis, Ufuk."

Dilimin ucuna kadar gelen onca kelime boğazıma oturan yumrudan çıkmıyordu. Gözlerim dolmuştu. Karşımdaki bana neler anlatıyordu? Zilin çalmasılaya hızla yataktan kalktı ve odadan çıkmadan önce. "Gece terasta bekliyor olacağım." çıkıp gitti.

Dakikalar sonra annem odaya geldi. Yemek yemek istemediğimi söylemesem de ısrarları üzerine aşağıya inmiştim. Ufuk yan sandalyeme oturmuş aileden biri gibi bizimle yemek yiyordu. Nihayet yemek sefasını da bitirip odama çıkmıştım.

Aklıma odama geldiğinde son söyledikleri geldi. Gece yarısı terasta olacaktı. Ve benim de gelmemi istemişti. Kitap okumuş ve birazda telefonda oyalanırken gece yarısı olmuştu. Aşağıdan sesler gelmediğine göre herkes uyumuştu. Ufuk ile odalarımız yan yanaydı. Ve odalarımızdan açılan kapı aynı balkona çıkıyordu.

Kitabımı masamın üzerine koyup pencereye yaklaştım. Dolunay tam tepede yıldızlar etrafındaydı. Ne kadar güzel bir manzaraydı. Hep şöyle düşünürdüm. Dünyadaki erkekleri aya benzetirdim. Yıldızları ise kadınlara. Bazen en parlak yıldızı görünce ay ile birbirlerini sevdiklerini düşünür ve ona daha çok değer verdiği için diğelerinden daha parlak olduğunu düşünürdüm. İnsanlarla bağlantısı ne diyeceksiniz. Bir erkek etrafında o kadar kadın varken gözü sadece bir tanesini görür işte bu yüzden yıldız ve aya benzetiyorum.

Aşk ile ilgili okuduğum bir cümlede şöyle yazıyordu. "Gerçek aşk yoksa neden onu gördüğümde içimde kelebekler uçuşuyor? Kelebeklerin ömrü üç günden fazla değildir, üç günlük kelebek için bir ömür verilmez."

Karşılıksız bir sevgi, değer görülmeyen bir ilişkide bence en önemli özellikler. Bir çok kitap okudum ve bir çok şey öğrendim. Derin bir nefes alıp balkona çıktım. Ufuk demirlere yaslanmış gökyüzünü seyrediyordu. Yanına doğru yaklaştım. "Bir yıldız kaysa dilek tutacağım ama hiç bir zaman bir yıldızın kaydığına şahit olmadım."

"Ne dileyeceksin ki?"

"İlk önce sağlığıma kavuşmayı, daha sonra istediğim mesleğe sahip olmayı üçüncüde ise..."

Bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Sustum. "Evet üçüncü dileğin ne?"

"Yıldız kayarsa dilediğimde duyarsın." dedim ve bakışlarımı ondan çektim. "Elis sana bir şey diyeceğim."

"Dinliyorum Ufuk,"

Derin bir nefes aldı. "Hani sen eve girdiğinde biz sizin evinizdeydik ya sonra babanlar falan geldi. biz o gün sizin eve ilanı görüp gelmedik. Hırsızlık için gelmiştik." dediğinde yutkunamadım. Gözlerim doldu gözlerine bakamadım. "Sen ne diyorsun Ufuk ne hırsızlığı?"

"Biz hurdalıkta kalıyorduk ya arkadaşla oranın başkanı var o komut verdi. Ben sizin eviniz olduğunu bilmiyordum. ellerim titredi içeriye girerken ama yapmak zorundaydım o adamın bana ailemin yerini söylemesi için. Affet beni Elis." kucağında sıktığı ellerini ellerim arasına aldım.

"Ufuk. Evde eksik olan bir şey yok. Hırsızlık sayılmaz ki bu. Tabii hata yaptığın ama sonucunda ailen var işin sonunda. Ve sen hayatımı kurtaracaksın nasıl affetmeyim." dediğimde gözleri ellerimizdeydi. Ve elleri. Titriyordu.

"İyi ki varsın." dedi gözlerimin içine bakarken. Gözlerimi kapattım ve başımı omuzuna yasladım. Saatlerce parlak dolunayın altında birbirimize hayallerimizi anlattık.

Odama nasıl geldiğimi hatırlamıyorum fakat gözlerimi yatağımda açtım. Büyük bir ihtimal Ufuk getirmişti. Üzerimi değişip aşağı kahvaltıya indim. Dün geceyi hatırlamam ile yüzümde çarpık bir tebessüm oluştu. Masada yine yok yoktu ama o yoktu. Ufuk her zamanki yerinde oturmuyordu.

"Günaydın babasının güzeli." dediğinde babam karşılık vermeden, "Ufuk nerede?"

"Daha inmedi kızım odasındadır belki." hızla yukarıya çıktım. İçeride olması için dua edip birden kapıyı açtım.

Ama Ufuk odada yoktu.

ELZEMWhere stories live. Discover now