"Hyunjin! Minho'yu öptüm." diye bağırdı Jisung. Eve gelir gelmez kendini o kadar enerjik ve mutlu hissediyordu ki Hyunjin'in evde olup olmadığını görmeyi beklemeden tüm heyecanını konuşarak atmayı seçti. Lacivert montunu askılığa hızla asıp oturma odasına geçti. Ancak daha kapıdan girdiği gibi koltukta keyifsiz bir şekilde oturan arkadaşı yüzünden tüm heyecanı bir anda yok oldu.
Uzun olan, kollarını göğsünde birleştirmiş başını geri atmış duruyordu. Hayatı sorgular gibi bir hali vardı. Normalde onu eve geldiği zaman elinde telefonla sırıtarak bir şeyler yaptığını gören Jisung için bu şaşırtıcı bir manzaraydı.
Hyunjin başını yasladığı yerden kaldırıp arkadaşınla göz teması kurdu.
"Öptün mü?"
"Evet." diye mırıldandı Jisung. Hyunjin'in telefonunu koltukta biraz ileri itip arkadaşının yanına oturdu. "Sen niye böylesin? Bir şey mi oldu?"
"Yok, olmadı. Sadece biraz yoruldum bugün." dedi Hyunjin. Aslında tam anlamıyla yalan sayılmazdı, yorgundu. Fakat Jisung onun konuşmasındaki yalan payının da farkındaydı.
"Sen niye öptün Minho'yu?"
"Bir an kendimi kaptırdım." Jisung gülümsedi. Kaybettiği tüm heyecan tekrar açığa çıktı. "Karşılık verdi ama biliyor musun? Sanırım ondan hoşlanıyorum... Öptüğüne göre sence o da benden hoşlanıyor mudur?"
"Minho olduğuna emin miyiz? Lucas olmasın?" dedi Hyunjin. Canı biraz sıkkın olsa da arkadaşını göz ardı edecek değildi. Jisung da bu konuda tıpkı böyleydi. Kendisi üzgün olsa bile Hyunjin'i dinler, onun sorununu çözmeye çalışırdı. Ve Hyunjin, ikisinin arasında geçen her şeyi biliyordu. Bu yüzden Minho'nun Jisung'la öpüşüp öpüşmeyeceğinden emin olamadı. Sadece ona karşı hissettiği o koruma içgüdüsünün varlığından emindi.
"Minho'ydu. Lucas olsa piercingleri zaten takılı olurdu. Giyinişi, saçları tıpkı Minho gibiydi. Konuşması da öyle."
"Sen mi öptün ilk?"
"Yani şöyle ki..." dedi Jisung. Birkaç saniye düşünür gibi yaptı. "O öpmek için yaklaştı ama öpmedi. Ben de o çekilecekken tutup kendime çektim. Sonra karşılık verdi. Bayağı tutkulu bir öpüşmeydi. Nefesim bitine kadar ayrılmadım, o da itmedi."
"Ne güzel." Hyunjin iç çekmemek için kendini tuttu. Düne kadar kendisi de bunları yapabilirdi şimdi ise tam anlamıyla koca bir boşlukta gibi hissediyordu. "Başka bir şey oldu mu? Sordun mu sorularını?"
"Çok bir şey söylemedi. Sadece annemin iyi birisi olduğunu ve küçükken arkadaş olduğumuzu öğrendim. Annemi tanıyor ama nereden tanıdığını hatırlamıyormuş."
Hyunjin anlayışla başını salladı. Bunca zaman öğrendiği şeylerin içinde o kadar da büyük bir bilgi yoktu. Sadece ailesinin biyolojik ailesinin olmadığını öğrenmesi büyük bir olaydı.
"Sen anlat şimdi. Neden böyle üzgün görünüyorsun?"
"Dedim ya sadece yorgunum." dedi Hyunjin. Oturduğu koltuktan kalkıp telefonunu cebine sıkıştırdı. "Anlatmak istediğin bir şey varsa anlat, gidip yatacağım şimdi."
"Yok, bu kadardı."
Uzun olan bir şey söylemeden oturma odasından çıkıp kendi odasına gitti. Elindeki telefonu belki de bugün beş yüzüncü kez kontrol ederken mesaj kutusunun hâlâ boş olduğunu görmesi yüzünden neredeyse ağlamak istedi. İyice sinirleri bozulmuştu. Niye mesaj atmıyordu? Gerçekten unutmuş muydu? Şu an Felix'in flört etme çabalarıyla dolu olan mesajlarını okumak yerine boş boş ekrana bakıyor olmak hiç de eğlenceli değildi.
YOU ARE READING
Who are you? | Minsung ✓
Fanfiction[TAMAMLANDI] Hatırlanmayan geçmişin arkasında yatan sırlar tek tek açığa çıkarken Minho, çok önceden tanıdığı o küçük çocuğa tekrar kavuşur. -Hyunlix -Çoklu kişilik bozukluğu / Dissosiyatif kimlik bozukluğu 🚫 Hastalık gereğiyle travmatik sahneler...