Sorry I Love You

262 34 35
                                    

"Ama yalnız olmak istemiyorum bu yüzden beni alıp kendine götürebilir misin?"

Sokak lambalarının altında hafifçe yağan yağmur yüzüne düşerken saatlerdir yaptığı gibi yürümeye devam etti. Nereye gittiğini bilmiyordu. Bunun planını yaparak dışarı çıktığı bir ortamı olmamıştı ve hava çoktan kararmıştı. Saat kaç olmuştu? Bugün günlerden neydi? Hangi aydalardı, hiçbir fikri yoktu. Zaman ve mekan algısını kaybedeli daha da kötüsü bunu sorgulamayı bırakalı uzun bir süre olmuştu ve şimdi de pek umrunda olduğu söylenemezdi. Sweatshirtinin kapşonlusunu kafasına geçirip derin bir nefes aldı. Bacakları yorgunluktan titriyordu ve bunu ancak şu an farkettiği için şaşkınlıkla sanki kendine ait değilmiş gibi bacaklarını incelemeye başladı. Görüntülerini beğenmemişti, çok ince kendine göre çelimsiz ve şekli bozuk duruyordu. Vücuduyla hiçbir zaman barışık olmayan bedeni yine sinirle kasıldı.

Doğru işi yapmıyordu. Sadece sesi güzel olduğu için bulunmak zorunda olduğu konumdan nefret ediyordu. Seneler önce kendisini zorla şirketin kapısından sokan ailesinden nefret ediyordu. Daha 13 yaşında yazdığı bir şarkı için hayatında hiç görmediği bir nefretle en büyük travmalarından birini yaşamasına sebep olan her kişiden her yoldan her amaçtan nefret ediyordu.

Jisung hayatından gerçekten nefret ediyordu.

Aslında başlangıç böyle değildi. En başından beri yeteneğinin farkında olan bir çevresi olduğu için onun ileride böyle bir ortamda olacaklarından eminlerdi. Jisung da daha çok küçük yaşlardan itibaren kendisini bir şeyler karalarken ve şarkı söylerken buluyordu ve bu durumdan zevk aldığı zamanlardı. Müzikle dinleniyordu, müzikle keşfediyordu, müzikle büyüyordu. Her zaman en büyük aşkı olarak kalacağına daha o zamanlar karar vermişti. "Aşkım müzik olacak ben ruh eşimi bulacağım." Belki yüz defa söylediği bir cümleydi bu, yeterince söylerse geleceğine inanıyordu çünkü. Staj zamanlarında en yakın arkadaşı Minho olduğu için ona da bundan sık sık bahsederdi. Minho ise bunu hayatında duyduğu en önemli şeymiş gibi dinlemeyi kendisine daha o yaşında görev edinmişti. Bu konudan bahsedip ilgiyle dinleyen tek arkadaşı o olduğu için başkalarına karşı bu tanımı onun için kullanmak istedi. Bir kameraya gülümseyerek "ruh eşim" diye tanıtabileceği Minho'dan daha iyi birini düşünemiyordu. Fakat gerçek anlamda hiçbir zaman bunu hissetmedi.

Minho'yu düşünmek için yanlış bir zaman olduğunu dakikalardır ayakta beklediği sokağın ortasında bir sokak lambasının altına çökmek zorunda kaldığında farketti. Yine kırmıştı, en haketmeyeni en yanlış zamanda hayatını alt üst etmekten hiç çekinmezdi. Neden gelmişti ki? Neden diğerleri gibi ona siktiri çekip hastalıklıymış gibi bakmıyordu? Neden ona bakarken gözleri titriyordu?

Ve neden bunlara rağmen Jisung'un kalbinde en ufak bir değişim olmuyordu?

Ellerini başının arasına aldı. Vücudu günlerdir almayı reddettiği zehrin ihtiyacıyla yanıp kavrulurken birkaç saat daha görmezden gelmek istiyordu. Çünkü en çok bu zamanlar hala insan olduğunu hissedebiliyordu. Çıkış yaptıktan sonra her şeyin çok güzel olacağına inanan 18 yaşındaki Jisung hayatının en büyük tekmesini yemiş ve kendisini yavaş yavaş bitirmek için nasıl bir yol çizdiğini o zaman farketmişti.

Kamereları sevemedi, hayranlarını sevemedi, kendisinden beklentisi olan öğretmenlerini sevemedi, bu hayata dair hiçbir şey ona yakışmadı, büyük geldi, eğri durdu. En başından bunu farketmesi gerekiyordu. Ona sevgiyle bakan yüzlerce gözü gördüğünde ellerinin titremesini nasıl gizlemesi gerektiğini bilmeliydi mesela. Kendisine zorbalık yapan eski arkadaşına karşı çıkmayı öğrenmeliydi. Bir yere saklanıp Minho onu oradan alana kadar titreyerek ağlamamayı da öğrenmeliydi. Linç kelimesiyle daha önceden barışmalıydı. Biri onun fiziksel özellikleri hakkında yorum yaptığında günlerce kendisini aç bırakmamalıydı. Ya da daha fazlası olamadığı için yüzü güzel herkese nefret besleyemezdi. Felix hayatında tanıdığı en iyi insanken bir gece "Neden senin gibi gözükemiyorum?" diye bağırdığı için Felix bir hafta üzüntüden onunla konuşamayıp yüzünü gizlemişti. Dediği gibi alışıktı, kırardı kırıldıklarından da kaçardı, bu yeni ve kendisine ait olmayan hayatıyla baş etmenin yolunu bu şekilde bulmuştu.

Our Broken Shore |Minsung|Where stories live. Discover now